Tahrif ve Tahrip Ediliyor Hayatlarımız 2

Mahmut AYAZ
Ger derse Fuzuli ki: “Gözellerde vefa var,"
Aldanma ki, şair sözü, elbette, yalandur!
* * *
Fuzuli, eyb gılma yüz çevirsem ehl-i alemden,
Neden kim, her kime yüz dutdum, ondan yüz bela gördüm.
Fuzuli

10 Temmuz 1992’de şunu demiştim:

"Sende ben yıkımı gördüm çocuk / n’olur yalnızlığıma bulaşma, mutsuzluğumu kanatma / gülmeği çoktan unuttum / saflığınla beni ağlatma güzelliğinle aldatma / düşe kalka büyüyeceksin sen de ağlayacaksın çocuk / şimdiden kendini ağlatma / yazık etme genç ömrüne / körpe yüreğine sokma acıları / şimdiden yıkılma..."

İşte bu çocuk yıkılmadı ama dört yıl önce söylediğim gibi YIKIMIM oldu. Bu çocuk, benim yalnızlığıma bulaşan akrebim oldu. Kalbim hiçbir zaman beni korumayı bilmedi. En başta kalbim ihanet etti bana. Celladım hep kalbim oldu. Ah kalbim, kan çıbanlı, kangrenli kalbim; dikenli labirentlerde kendini durmadan kanatıyor, sonra da üşüyor... donma derecesinde üşüyorsun. İçindeki dehlizde kayboluyor, sonra da oturup ağlıyorsun. Dikenini hep kendine ve sevdiklerine batıran ve hep bir elma şekerine kandırılan aptal bir çocuk gibisin. Bir elma şekerine kanan aptal bir çocuksun. Kandırılmanın diğer adı aşktır çocuk! Onca kandırıldıktan sonra, bunu hâlâ öğrenemedin mi çocuk? Bütün sevdaların yanıtsız bitti. Yanıtsız sevdaların geceler boyu kanattı ve ağlattı seni. Sabaha değin, geceleri bir tufan gibi yaşayan çocuk, sabahın ilk saatlerinde üşüyerek ve umarsızca kendine sarılıp yattın. Sonunda şizo-depresif oldun çocuk!

Bir zamanlar karımdın benim. Arkadaşım; şimdiyse yabancımsın, yani hiçbir şeyimsin. Sapı kırılmış ve hep kanayan bir karanfilsin Arkadaşım. Cüzdanları büyük, beyinleri küçük insanların elinde elden ele dolaşan, sapı kırılmış ve hep kanayan karanfilsin. Benim onurlu karanfilim değilsin artık! Alkol ve sperm kokan gecelerde, kırık ve hep kanayan onursuz bir karanfilsin artık.

Yaralı bir güvercini sarar gibi seni bağrıma basmaz mıydım?! Gözlerini onarmaz mıydım... onarmaz mıydım?!

Oysa sesin çoktan eskidi. Artık, bedenimin bir parçası olmayı bırak, beynimin ve bedenimin fazlasıyla yabancısısın Arkadaşım.

Sesime ses katan yok; sesimin yankısı yok Arkadaşım. Yapayalnız kalıyorum sokaklarda, meydanlarda Arkadaşım. Portatif bir hayatı koltuklarımın arasına katlayıp, kentten kente sürgünlüğümü başlatıyorum. Ama her kent aslında bir portatif hayat Arkadaşım. Her kent yıkıcı bir yalnızlık, her kent kahreden bir keder. Bu kentler, bu ülke bitmiş Arkadaşım. Sağımı, solumu, ülkemi bilmiyorum artık. Ülkem nerede Arkadaşım?!

Bu sokaklardan, bu kentlerden, bu ülkeden başka gideceğim bir yer yok Arkadaşım. Biz bu ülkenin sokaklarında eskiyerek ve eksilerek kayboluyoruz! Gidecek başka da bir ülkemiz, başka da bir halkımız yok Arkadaşım! Bu ülkede kimi zat-ı muhterem ve muteberlerin payına devrime yatırılmış alkole meze kadınlar düşerken, bizim payımıza pimi çekilmiş, patlamaya hazır bomba gibi bir yürek ve acılar düşüyor Arkadaşım. Ah sevgili yurdum... ah sevgilim..!

Artık kimseye sevgilim diyemiyorum Arkadaşım. Artık üşürken kimsenin elinden tutamıyor, kimseye sokulamıyor, kimsenin göğsüne sığınamıyorum. Kimsenin elini tutamıyorum; tutsam kirlenir, tutmasam üşür ellerim. Yüreğim kirlenir, yüreğim üşür.

Duygularla birlikte şiir de bitti, Arkadaşım!

Yıldızlar hızla kirlenerek teker teker dökülüyor. Yıldızsız bir gökyüzü neye benzer, bir düşün Arkadaşım! Yıldızlar ve şiirle birlikte sen de bittin. Artık öksüzüm, gayri kimsesizim Arkadaşım. Artık şiir yazamam; seninle birlikte şiir de bitti Arkadaşım. Seninle birlikte ben de bittim.

Bütün yollar beni sana getirdi, bütün yollar sana çıktı Arkadaşım. Oysa şimdi hiçbir yol beni sana götürmüyor. Şimdi ben nereye giderim ki Arkadaşım? Bütün yollar ayrılığa, yani sensizliğe çıkıyor Arkadaşım. Sana çıkan hiçbir yol bilmiyorum. Hangi sokaklar sana çıkar, bilmiyorum. Artık hiçbir şey bilmiyorum.

Artık ürkek, tedirgin ve telaşlı sevişemeyeceğiz. Artık seni içime alırcasına sıkı sıkı kollarımla saramayacak, içime hapsettiğim, sır gibi sakladığım duygularım yüreğimi kanatmayacak ve ben gizli gizli ağlamayacağım. Artık sen uyurken, gizlice tenine ve terine titrek öpücükler konduramayacağım. Şimdi artık bir başka yanacağım, bir başka kanayacak yüreğim. Bir başka delireceğim sensizliklerde.

Murathan'ın dediği gibi: "Oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim / Ben sende bütün aşklarımı temize çekmiştim"..." Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana / Bütün kazananlar gibi / Terk ettin."

* * *

Ben fahişeleri severim Arkadaşım, hem de çok severim. Fahişelerin yürek ve beden fahişesi olarak ikiye ayrıldığını biliyor muydun Arkadaşım? Vücutlarını (ama sadece vücutlarını) çaresizlikten satan ama yüreklerini kendilerine saklayan fahişeler, aslında sahte fahişelerdir ve dünyanın aslında en ağır, en dürüst, en namuslu işçileridir bunlar. Yürekleriyle birlikte vücutlarını ya da bir başka deyişle, vücutlarıyla birlikte yüreklerini (ki daha başka her şeylerini) de satanlarsa gerçek fahişelerdir ve toplumun en namuslu, en ahlâklı, en dürüst geçinen en kalabalık güruhudur bunlar! Sen gidip bunların arasına dizildin Arkadaşım. Ve bütün sözler kirlendi!...

Bunca kirlenmişliğin ortasında kim var seni gerçekten sevecek, böyle sevecek kim var?!

Artık kimsesiz bir çığlık yüreğini keskin bir bıçak gibi yırtıp geçmeyecek. O öksüz ve köksüz yüreğin, hep aynı kirlenmiş göğe bakıp, çırpınıp duracak... Ve umarsızca susacak. Hep susacak. Benim şaşkın ırmaklarım artık senin içinden geçmeyecek. Hızla kirlenen yüreklere ırmak gibi, yağmur gibi, rüzgar gibi aşklar yaraşmaz Arkadaşım.

Aşk artık bitti, Arkadaşım!

Ah be Arkadaşım, aşklar öylesine kirlendi ki, fahişe yürekler aşkla masturbasyon yapıyorlar artık. Korkunç bir mistifikasyonla yaşayan yürekler, hep yalnızlığın ve mutsuzlugun kör ve karanlık duvarına çarpmak zorundadır. Bu nedenle, sahte aşkların diğer adı hüsran oluyor. Kirlenen yürekler, kirlerini başka yüreklere de bulaştırıyor. Her geçen gün aşk daha da kirleniyor. Aşk yetimdir artık; aşk öksüz ve köksüzdür... Aşk kimsesizdir artık, sahipsizdir. Kirlenmiş yüreklerde yaşayan aşk değil, koskocaman bir yalandır / talandır.

Camus, "Bir şey elde edildiğinde yitirilmiştir" diyor. Oysa artık aşk elde edilmeden yitirilmiştir Arkadaşım!

 

0 yorum: