Bilmem

en son neye küstüğümü hatırlamaya çalışıyorum - yok!
Çamurlu kaldırımda çöpe terkedilmiş kitaplara mı üzüleyim,
müziklerini çaldığım şairlere mi bilmem. Bildiğim, artık yoksun.
Elimi uzatsam- hani bir uzatsam taaa yakında biliyorum. Yosunlanmış,
yeşile aşık bir tutam saç gibi, ellerinde geleceğim. Ölüm korkutmuyor
beni, korktuğum yalnızlığım.
Ne sevmeyi özlerim en çok, ne kederli, yarıda bırakmayı kolamı. "-az
iç" derdin. Dinlemezdim. Kıllığına diil ha salt içmek istediğimden.
Hiç kızmazdın. Tıpkı o eski, o eprimiş, o naftalin kokulu sıcak
sonbaharlar gibi hatrımda gençliğimiz. Ne güzel dostlardık biz. Hem
herkesin ortasında bir yalnız kovboy, hem malatyalılar diyarında bir
amerikalı.
Oysa hiç bilemedik mesela biz, Los Angeles sokaklarının "aney aney"
diye bağıran bir türkücü çıkaramayacağını. Olsun! Bile bile ladestik
hayata.
Önce "evlilik" icat oldu ( mertliğin bozulması bile çok sonralara
denk düşüyor biliyorsun ), sonra boşanma. Ve tanrı çok kapsamlı
açıyordu insanın başına belaları.
Ne yanılmanın tadını hatırlıyordum işte- ne de baştan başlamaya
cesaretim vardı bişiilere. hepsi hepsi bir küçük hayat kırıntısı.
Kadınlarımızdan sakladığımız ufak bir hayat çalıntısı. Bilen biliyor,
bilmeyenin de... Neyse... Evet bilenler çok iyi biliyor, mezarının
başına çok sık gelmesem de, bedenin bedenimde- buna entellektüeller (
yoksa ruhbilimciler mi demeliydim ) "ruh göçü" diyor. yapma bunu
bana: bir rahatsız ruh bile fazla bu bedene.
hatırlarsın, terimizi çok başka bedenlerde ıslatırdık ama hep bir tek
kadınımız vardı hayatımızda. Sen ona aşık öldün, ben de diğerine.
Artık daha iyi biliyorum, acının yeni adı şiirdir varoşta. "kalk
gidelim" türküleri söylettiren adama, bir tek Tom Waits olamaz
kuşkusuz. Bir Erkin Koray, bir Cem Karaca var mesela- tabii Barış
Babanın yeri bambaşka.
Yalan, uçurtmalara karışır bir süre sonra, kahraman kasabaya geri
döner, hüzün bundan gayrı özümdedir. Yitirilen "zaman",
kazanılan "para" adını alır ve "aşk" hiç kuşkusuz, hiç kuşku duymadan
tadılacağı günlerin hayalindedir, içinde bir acı sitemle. Ve tabii,
en sevdiğin şarkı her daim dilinde :
"yağmurun elleri/ gitarın telleri yok/ sen de yoksun yanımda/
özlemişim çok... sen orada ben burda/ el ne karışır/ çok acele gelmen
lazım/ bize istanbul yakışır..."
Gökhanım, insanın tek dostunun - bırakalım bu ağızları hadi - insanın
tek "kanka"sının uzakta ve bir daha görünmeyecek olması, hafiften
mide bulandırıcı be oğlum. Önsözü olmazsa romanın, ööle roman olmaz
ki be oğlum. hadi be oğlum! Dön artık!!!

Geç kaldın baba; ne iş, Parsellerde kazı mı vardı?


(Yazi Sahibi Ugur Uludag)

 

0 yorum: