güzel sözler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
güzel sözler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Tarihi Sözler

Herkes insanlığı değiştirmeye çalışıyor kimse kendini degiştirmeyi aklından geçirmiyor.
İnsanı hiç kimse,dostları kadar aldatamaz.
Bir düşmanı bağışlamak bir dostu bağışlamaktan daha kolaydır.
Karanlığa küfredeceğine bir mum yak. (Konfiçyus)
Bir fikrin acemi savunucusuusta saldırıcısından daha zararlıdır.
İsteyin size verilecektir arayın bulacaksınız kapıyı çalın size açılacaktır.
Birisinden iyilik gören kişi bu iyiliği hiç unutmamalıdır. Birisine iyilik yapan kişi ise bu iyiliği hemen unutmalıdır.
Herkes aya benzer çünkü herkesin kimseye göstermediği bir karanlık yüzü vardır.
Uçurtmalar rüzgar gücüyle değil o güce karşı uçtukları uçtukları için yükselirler.
Cahil bir adamı münakaşa ederek mağlup etmeye imkan yoktur.
Mükemmel bir kadın buluncaya kadar evlenmeyen bir adamın ALLAH yardımcısı olsun eğer bulursa ALLAH daha çok yardımcısı olsun.
Gönlünü kuşku ve endişelerden soyutlayabilen insanlar tıpkı güneşin ısısı gülün kokusu gibi ALLAH'ı da duyarlar.
Hedefsiz gemiye hiçbir rüzgar yardım etmez.
Taşı delen suyun kuvveti değil dalgaların sürekliliğidir.
Gençlikte günler kısa yıllar uzun yaşlılıkta yıllar kısa günler uzundur.
Sakladığın sır senin esirindir açığa vurursan sen onun esiri olursun. (Hz. Ali)
Akıllı adam aklını kullanır daha akıllı adam başkalarının aklınıda kullanır.
Evinizin eşiğini temizlemeden komşunuzun damındaki karlardan şikayet etmeyiniz.
Basit bir insanın elinden geleni yapmaya çalışması zeki bir insanın tembelliğinden çok daha değerlidir.
ALLAH'ım bana iman ver ve onu bulmaları için başkalarına yardım etmeme müsade et. (Tolstoy)
Güçlü olan zayıf yanını herkesten iyi bilendir daha güçlü olan zayıf yanına hükmedebilendir.
Olgun adam bilgisini saat gibi taşır çıkarıp herkese göstermez lüzumu olunca kullanır.
Kardeşlerimi ALLAH yarattı fakat dostlarımı ben buldum. (Gothe)
Ülkeler at üstünde fethedilir: fakat at üzerinden idare edilmez. (Kubilay)
Kimi insan odaya girdiğinde odayı aydınlatır kimi insanda çıktığında.
Çözümde görev almayanlar sorunun bir parçası olurlar.(Gothe)
Dünyada hiç bir yol kalp ile beyin arasındaki kadar uzun değildir.
Para her şeyi yapar diyen adam para için her şeyi herşeyi göze alan adamdır.(Benjamin Franklin)
Servetin batırdığı insan sayısı kurtardığından çok fazladır. (Bacon)
Silgi kullanmadan resim çizme sanatına hayat diyoruz.(john christıan)
Hepimiz aynı gökkubbenin altında yaşıyoruz ama hepimiz aynı ufka sahip değiliz.(K. Adenaver)
Hiç bir şey icad edilmedi yeniden keşfedildi.
Hakikate yalnız bir yoldan gidilir fakat ondan uzaklaştıran yol binlercedir. (La Bruyere)
Her istediği söyleyen istemediğini işitir.
Brütüs'ün yaşadığı yerde sezar ölmeye mahkumdur. (Schıller)
Savaşta döğüşenlerden çok kaçanlar ölür. (S. Lagerlöf)
İman etmek gayba inanmaktır mükafatı görülmeyeni görmektir. (St. Agustine)
Bir neslin kaderini bir evvelki nesil tayin eder. (Konfiçyus)
Düşmandan kurtulmaktan daha mühim bir şey vardır: O da kurtarıcılardan kurttulmaktır. (N. Fazıl K.)
Ancak ALLAH'a inandığım zaman yaşadığımı anladım. (Tolstoy)
Kalp ne ile doluysa dudaklardan o dökülür gider. (Gothe)
Kainatta tesadüfe tesadüf etmek imkansızdır. (Sokrat)
Küçük şeylere gereğinden fazla önem verenler elinden büyük iş gelmeyenlerdir. (Eflatun)
Karısına haksızlık yapan baba, çocuğunu kaybetmiş demektir.
Aptallarla tartışmayın . Görenler aranızdaki farkı anlamayabilirler.
Söz uçar yazı kalır.
En basit şey insanın kendisini aldatmasıdır: çünkü insan istediği şeyin genelikle gerçek olduğuna inanır. (emestan)
Büyümek için büyümek bir kanser hücresinin ideolojisidir. (E. Abbey)
Erdem çıkarların çarpıştığı yerde meydana çıkar. ( M. Morgan)
İyiliğin ilmine sahip olmayana bütün diğer ilimler zarar verir. (Montaigne)
Despot bir yönetimde yurt sevgisi söz konusu olamaz hiç. Onun yerini çıkar ün baştakine yaranmak duygusu alır.
Nasıl ki bir yaprak ancak bütün ağacınsessiz bilgisi ve isteği olmadan sararmazsa suç işleyen de topunuzun gizli isteği olmadan o suçu işleyemez. (Halil Cibran)
Kadeh içinde denizde boğulanlardan çok daha fazla insan boğulmuştur.
Ümidini kaybetmiş olanın başka kaybedeceği kalmaz. (Boise)
Zekasız kuvvet yıkabilir fakat yapamaz. (Cenap Şahabettin)
Affetmek ve unutmak iyi insanların intikamıdır. (Schiller)
Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen cevizin hepsini kabuk zanneder. (İmam Gazali)
Ümitvar olunuz şu istikbal inkılapları içerisinde en yüksek sada İslam'ın sadası olacaktır. (Said Nursi)
Nasıl bir hayat yaşıyorsanız öyle ölürsünüz. Nasıl öldüyseniz öyle dirilirsiniz. (Hz. Muhammed S.A.V.)
Atalarının dindarlığı ile kurtulacağını zannedenler babalarının yemesiyle kendi karınlarının doyacağını onların içmesiyle susuzluklarının gideceğini onların okumasıyla bilgili olacağını sananlara benzer. (İmam Gazali)
Uzak mesafelere ulaşmak yakın mesafeleri aşmakla mümkündür. (İmam Gazali)
En iyi nasihat;iyi örnek olmaktır. (Malcom X)
Tarihte her hareket bir kişinin ayağa kalkmasıyla başlar.(Sezai Karakoç)
Eğrinin gölgeside eğridir. (Hz. Ali)
Dünle beraber gitti cancağızım. Ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım. (Mevlana)
Tuhaf şey yabancı girmesin diye evlerinin kapılarını kilitliyorlar sonrada televizyonlarını açıyorlar.
Tarih değil hatalar tekerrür ediyor.(Abdulhamit Han)
Geçmişin tehlikelerinden biri esir olmaktı gelecegin ki robot olmaktır. (E. From)
ALLAH dinini düzelten kişinin dünyasını da düzeltir.(Hz. Ali)
Batı tarihin en büyük günahıdır. (R.Garaudy)
Ümmetim adına en çok korktuğum şey göbek iriliği uyku düşkünlüğü ve tembelliktir.( Hz. MuhammedS.A.V)
Ölümden niye korkacağım ki ben varken o yoktur o gelince de ben olmayacağım.(Montaigne)
ALLAH'a emrine teslim olmakla yaklaşılabilir. Düşünmekle hayal ile değil. (İmam Rabbani)
İslam bizden ne tamamen ruhanileşerek melek olmamızı istemekte ne de tamamen maddileşerek şeytanlaşmamızı çünkü bu ikisinden yeteri kadarını ALLAH zaten yaratmıştır. (Muhammed Hamidullah)
Öldürmek istediğiniz kuduz bir köpek dahi olsa ona işkence yapmayınız. (Hz. Muhammed S.A.V.)
Önemli olan bir adamın imanı hakkında neler söylediği değil aksine bu imanın o adamı ne yaptığı ne hale getirdiğidir. (Roger Garaudy)
Geçmişler geleceğe suyun suya benzemesinden daha çok benzer.(İbn Haldun)
Benim için yatağımda ölmekle savaş meydanın da ölmek arasında hiç bir fark yoktur. Çünkü ben Rabbimle buluşmaya gidiyorum. (Abdulkadir Udeh)
Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol. (Mevlana)
İslam'ı konuşmak bir inanç ve kültür olayını konuşmak demek değildir. İslamı konuşmak bir varoluş davasını konuşmaktır. (A. Müftüoğlu)
En uzun yolculuklara bile ufak bir adımla başlanır.
İnsan ağlamadığı müddetçe bir ruha sahip mi değilmi bilinmez. (M. De Unamuno)
İnsan meyvanın çekirdeğini taşıması gibi ölümü kendi içinde taşımaktadır. (Rilke)
Aşağıda olan düşmekten korkmaz.
Yanlış iktidarı artmakla hiçbir zaman doğru hale gelmez. (Tagore)
Yenilenlerin tarihini yeneler yazmıştır. (Bertholt Brecth)
Zalimler için yaşasın cehennem (Said Nursi)
Herkes herkese bir lokma birşey verebilir ama boğaz bağışlamak ancak ALLAH'ın işidir. (Mevlana)
Devlet soğukkanlı canavarların en soğukkanlısıdır:Kılı kıpırdamadan yalan söyler ve ağzından düşürmediği yalanda şudur:Ben devletim halkın kendisiyim . (F. Nietzsche)
Hiç bir şeye gülmeyenden bir de her şeye gülenden sakının.
Kanunlar doğru oldukları için değil kanun oldukları için yürürlükte kalırlar. ( Monteigne)
Muzaffer olduğu zaman kendini de yenen iki kere galip demektir. (Publıus Syrus)
Tanrının büyük kudreti hafifçe esen rüzgardadır fırtınada değil. (Tagore)
Bir sırrın ucunu veren tamamını elde tutamaz. (Rıchter)
Fakir insan malı az olan değil arzusu çok olandır.(Seneca)

Hekimlerin yaptığı en büyük hata ruhu düşünmeden yalnız bedeni tedaviye teşşebüs etmeleridir. (Eflatun)
Herkes dünyanın nizama girmesini ister fakat gayreti başkasından bekler (Tardıeu)
Bütün acılar azalır yeter ki ekmeğin olsun (Cervantes)
Beşer aklı dünyanın en tehlikeli vebasıdır. (Calvin)
Okunu hedeeften öteye atan okçu okunu okunu hedefe ulaştıramayandan daha başarılı sayılmaz. İnsanın gözü karanlıktada iyi görmez fazla ışıktada. (Monteigne)
Kendine dost olan herkese de dosttur. (Seneca)
Hiç bir zafere çiçekli yollardan gidilmez. (La Fontaıne)
Büyük ve üstün insan daima memnun ve rahattır. Küçük insan ise daima üzüntü ve telaş içindedir. (Konfiçyus)
Tatlı suyun başı daima kalabalık olur. ( Mevlana)
Beyaz adamlarca enayi yerine kondum. Ama bunun nedeni beyazların öğüdüne uymamdır. Shunka Wıtko (Enayi Köpek)
Bize yutturulmak istenen resmi güçlerce okullarda yutturulmak istenen Batı gerçekleri hayasız Batı soygununu ör bas etmek için tertiplenmiş kapitalist burjuva gerçekleridir. (Kemal Tahir)
Batı bilimi dünyayı daha iyi anlamamıza yada daha iyi yaşamamıza imkan sağladığı için değilde daha iyi silahlar ürettiği için kabul edildi. Bu bilimin altında maddeci ve saldırgan bir uygarlık yatıyor. (Paul K. Peyerabone)
Örneklerimizi hep yabancılardan ve okul kitaplarından vermenizdüpedüz ahmaklıktır. Örnekler homeros un platon un zamanında olduğu kadar boldur bugün de ama biz düşüncenin doğruluğundan çok örneklerin gösterişi peşindeyiz. (Monteigne)
Bir adam yetiştir bir kişiyi yetiştirmiş olusun bir kadın yetiştir bir aile yetiştirmiş olursun. (Afrika Atasözü)
Batı batıdır doğuda doğu bu ikisi asla bir araya gelemez. (Rudyard Kipling)
Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla ışığından birşey kaybetmez. (Mevlana)
Bildiğini bilenin arkasından gidiniz bildiğini bilmeyeni uyandırınız bilmediğini bilene öğretiniz bilmediğini bilmeyenden kaçınız.(Konfiçyus)
Beyazlar zencileri olimpiyattan olimpiyata severler.
Kusuru kendisine söylenmeyen adam ayıbını hüner sanır. ( Sadi)
Para iyi bir hizmetkar kötü bir efendidir. (Demokrit)
Çocuk geleceğin rüyasıdır. (Mustafa Ruhi Şirin)
Hikmetli sözler taşa işlenen nakış gibidir. (Kürt Atasözü)
Büyük devlertlerin hükümetleri insanlarını kendine bağlamak onları korkutmak ve diledikleri işe sürmek için iki yola başvururlar. Biri kaba yol ordu öteki daha zekice bir yol okul. (F. Nietzsche)
Şehit tarihin kalbidir. (Ali Şeriati)
İnsan diliyle değil yaptığı işlerlele konuşulmalı. (Stehr)
Bir insan parasını kaybetmişse hiç bir şeyini kaybetmemiş demektir. Bir insan sıhatini kaybetmişse hayatının yarısını kaybetmiş demektir. Bir insan ümidini kaybetmise herşeyini kaybetmiş demektir.
Bir insanı doyurmak istiyorsanız ona hergün bir balık vermeyin ona balık tutmasını öğretin. (Konfiçyus)
Vermesini bilmeyen isteme hakkına sahip değildir. (P. Syrus)
Eğer kekeme değilseniz söylemek her zaman kolay yapmak her zaman zordur. (R. Lewton)
Birinin kalbine girmek için iki yol vardır. Kahkaha ve gözyaşları.
Sırf akıllı oldukları ve akıllarını gösterdikleri için bazı insanlar tutuklanır.
Birlikte olduğum insanlardan yalnızlığı öğrendim. (Mevlana İdris)
Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımız elden ele dolaşacaksa ve başkaları top sesleri ve miyaltoz sesleriyle cenazemize ağıt yakacaksa ölüm hoş geldi sefa geldi. (Che Guavera)
Kuran bir sırdır sırrın sırrıdır sırlara inandıran bir sırdır.(İmam Humeyni)
Zindanların en darı ahlakı ahlakına uymayan insanlarla bir arada bulunmaktır. (Ebu Ali Ruzbari)
Büyüklük kuvvetli olmak değil kuvveti yerinde kullanmaktır. (Makr Orel)
Doğru söyleyip zincire vurulmak yalan söyleyerek zincirden kurtulmaktan iyidir. (Şeyh Sadi Şirazi)
Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz. (Hz. Ali)
Mal cimrilerde silah korkaklarda kararda zayıflarda olursa işler bozulur. (Hz. Ebubekir)
Fazilete yükselmek güç rezalete alçalmak kolaydır. (Hz. Ali)
Halkın bahçesinden padişah bir elma yerse adamları ağacı kökünden sökerler.(Şeyh Sadi)
Putların anası nefsinizin putudur. (Mevlana)
Kadınlaşan bu dünyada erkek seslere muhtacız. (Fethi Gemuhluoğlu)
Kendini yargılamak başkalarını yargılamaktan daha zordur. (Saint -Exupery)
İnsan alışkanlıkların çocuğudur. (İbni Haldun)
Dünyada en zor olan şey insanın kendisini bilmesidir. (Thales)
Bir milletin büyüklüğü nufusunun çokluğu ile değil akıl ve fazilet sahibi insanların sayısıyla belli olur. (Victor Hugo)
Yahudiler mi dediniz ? Onlar yumurtalarını pişirmek için dünyayı ateşe vermekten çekinmeyen lanetlilerdir. (Necip Fazıl Kısakürek)
Düşüncelerinizden nefret ediyorum fakat o düşünceleri savunma hakkını size kazandırmak uğruna ölmeye hazırım. (Voltaire)
Bilmediklerimi ayağımın altına alsaydım başım göğe değerdi. (İmam Azam)
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki bir peşin hükmü söküp atmak atomu parçalamaktan daha zor.(A. Einstein)
Batıya giden bir trenle doğuya varılmaz.
Eğer hemen değilse ne zaman...? (Saint Fransuva D'asis)
Yaşamak için yemeli yemek için yaşamamalı. (Hz. İsa)
Alimin kötüsü hükümdarları ziyaret eden iyisi de hükümdarlar tarafından ziyaret edilendir.
Ecel verileni almadan önce verilmesi gereken herşeyi vermek gerekir. (Mevlana)
Bugünkü kanunlar büyük sineklerin delip geçtiği küçüklerinde takılıp kaldığı bir örümcek ağı gibidir. (Balzac)
Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince öbürleride yanlış gider. (Ciyordano Bruno)
Mütefekkirlerin aydınlatmadığı toplumu şarlatanlar aldatır. (Condorcet)
Yaşanarak edinilen bilgiler taş üzerine yontulmuş yazılara benzerler.
İhtiyaçları yüzünden küçülmeyen insan büyüktür.
Doğru yoldan giden topal yoldan sapan çabuk yürüyüşlüyü geçer. (Bacon)
Ağacın kurdu ağaçtan olmazsa ağaç çürümez. (Kürt Atasözü)
Bugün için bizi insan bile saymıyorlar. Sadece kendi düzenleri içinde bir yer verdiler ve kendi çıkarlarına hizmet ettiği ölçüde ilerleme imkanı sağladılar. (Malcom X)
Tarih gösteriyor ki mahkeme salonları savaş alanlarından sonra en korkunç zulüm sahneleridir. Savaş alnlarında nasıl ki bir çok masum kanlar dökülüyorsa mahkeme salonlarında da nice masum insanlar idama mahkum ediliyor öldürülüyor zindanlarda çürütülüyorlar. (Ebul Kelam Azad)
Nefis üç köşeli dikendir ne türlü koysan batar.(Mevlana)
Irkçılık olmadan kapitalizm olmaz. Dua ediyorum ki Afrikalı kardeşlerimiz Avrupalı sömürgecilerden kendilerini kurtardıktan sonra Amerikan dolarının kontrolüne girmesin. Amerikan ırkçılığının Amerikan dolarizmiyle yasallaşmasına izin vermesinler. (Malcom X)
Bu gün iki yarına bedeldir. (Franklin)
Dinlemekten akıl söylemekten pişmanlık doğar.
İnsanı elbisesine göre karşılarlar bilgisine göre ağırlarlar.
Asılan hırsız değil yakalanandır.
Gözler kendilerine kulaklar başkalarına inanırlar.
Bu ülke caniler tarafından idare edilen bir ülkedir. Hiç kimse efendisini hizmetkarından iyi bilemez. (Malcom X)
Büyük zekalar birlikte düşünürler.
Hiç yanılmamış olan büyük bir tehlike karşısındadır.
Bütün içilecek şeyler arasında en iyisi sudur.
Elmas yontulmadan insan yanılmadan mükemmelleşemez. (Konfiçyus)
Yaşamak sanat birlikte yaşamak büyük sanattır. (Muhammed Said)
Kusursuz dost arayan dostsuz kalır. (Mevlana)
Tabiat ALLAH tarafından insanların önüne konmuş büyük bir kitaptır.
Kelime haline geçmeye çalışmayan düşünce kötü bir düşüncedir. Ve eylem halinedönüşmeye kalkışmayan kelime kötü bir kelimedir. (Chesterton )
İster mermi kullansın ister oy pusulası insan iyi nişan almalı kuklayı değil kuklacıyı vurmalı. (Macom X)
Bir silah bir kalkan gibidir ilk söz.
Her insan çağından sorumludur. (Nuri Pakdil)
Bir şeyi bulunmadığı yerde aramak onu aramamak demektir. (Mevlana )
Suyıu hayal etmekle susuzluğunu gideremez ateşi düşünmekle ısınamazsın. (Ebubekir Nessec)
Elimizde olan şeyleri çok seyrek düşünürüz eksik olanları ise daima. (Schopenhauer)
Beyaz adam savaştı biz öldük. (Malcom X)
Kesilmiş koyuna derisinin yüzülmesi elem vermez. (Hz. Esma )
Savaşırken ölenleri kahraman yapan ölümleri değil ölümlerinin sebepleridir. (Napolyon)
Hiç bir el gönülden gizli iş yapamaz. (Mevlana)
Şiddet göstermeksizin kuvvetli zayıflık belirtmeksizin yumuşak ol. (Hz. Ömer)
İyi bir kızılderili ölü bir kızılderilidir. (ABD Atasözü)
Söz kalpten çıkarsa kalbe kadar ulaşır dilden çıkarsa kulaktan ileriye gitmez.
İlmi ile amel etmeyen alim başkalarını giydirdiği halde kendisi çıplak olan iğne gibidir. (İmam Gazali)
Akıl tamamlandığında söz noksanlaşır.(Hz. Ali)
Korktuğunuz korktuğunuza güç verir.(Hz. Ali)
Ancak içinden aydınlanan dışına ışık verir.(İsmet Özel)
Sözü altın olanların susuşu intahardır.(S. Ertürk)
Cinayete ses çıkarmayan caninin suç ortağıdır.(Cemil Meriç)
Gecenin ne kadar uzun olduğunu ancak hastalar bilir.(Sadi)
Yalnız çocuk doğurmak bir kadını anne yapmaz.(Sheed)
Herkesin herşey olduğu yerde hiç kimse bir şey değildir.
Tecrübe herkesin hatalarına verdiği isimdir.(Oscar Wilde)
Düşmanlarım bana ne yapabilir? Hapsedilmem halvet, sürülmem seyahat, öldürülmem ise şehadettir.(İbni Teymiye)
Öğrenmek pahalıdır ama cehalet çok daha pahalıdır.(Henry Clausen)
Hayat inanmak ve mücadele etmektir. (Hz. Hüseyin)
Alemde alimlerin yağcılığı olmasaydı zalimlerin zulme cesareti olamazdı. (Dağıstanlı Abdulfettah efendi)
Bir çocuğu eğitmek için işe önce büyük annesinden başlamak lazımdır.
Ancak durgun su yıldızları yansıtır.
Hiç bir insan dünyaya iyi eğitilmiş bir aile kadar önemli bir miras bırakamaz.
Paylaşılan bir sevinç iki katı olur, paylaşılan bir acı yarıya iner.
İnsan düşeceği yere çıkmamalıdır.
Sevilmeyen yol kalabalıkta bile ıssızdır. (Tagore)
İnsanların yaptığı sahte paralar kadar paraların yaptığı sahte insanlar da vardır.(Sydney J. Harris)
ALLAH dolu ellere değil temiz ellere bakar.
Gençler grup halinde yetişkinler ikişer ikişer ihtiyarlar ise tek başlarına yürürler.
Hicretin en faziletlisi ALLAH'ın sevmediği şeyleri terketmektir.(Hz. Muhammed)
Bismillah her hayrın başıdır. (Bediüzzaman)
Balıkçının ağı küçük hırsı büyük olduğu için kaçan balık büyük olur.(A. İhsan Genç)
Siz hiç kafesi açılan bir kuşun ağladığını gördünüzmüölüm işte o kafesin açılışıdır.(Haluk Nurbaki)
iyilik yapmasını bilmiyorsan hiç olmazsa kötülük yapma.(Hüsrev Dehlevi)
Zalimler için yaşasın cehennem. (Bediüzzaman)
Dünya ve ahirette yanmanın yolu plajlardan geçer. (H. İsmail)
Geleceği satın alacak tek şey bugündür. (S. Ertürk)
Göz kalbin ayinesidir. (Bediüzzaman)
İnsanların uğrunda öldükleri uğrunda yaşadıklarıdır.
Her beşik içindekine sorar nereden? Ve her kefen sorar nereye? (R. G. İngasol)
Ölümün bizi nerede beklediği belli değil iyisimi biz onu her yerde bekleyelim. (Monteigne)
Ey saçları uzayıpta kaşları uzamayan insan düşünmezmisin. (H. İsmail)
Gün geldi ağladığım günlere ağladım. ( Hz. Ebubekir )
Ne ki nefsine ağır geliyor onu işle. ( Ataullah İskenderi)
ALLAH' a inanmak değil inanmamak insanların boyunu aşar. ( Peyami Safa)
Hayat ne bir bayram ne bir yas günüdür hayat iş günüdür. (Nelson)
Borç köleliğin başlangıcıdır. (V. Hugo)
İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar. (Yahya Kemal)
Güzellik bahşiştir. (Bahtiyar Vahabzade)
Ömürden kaybedilen şey kazanılan yaş olur. (Laedri)
İnsanın hırsız olup olmadığı suç ortağından sorulmaz ki. (C. Matowe)
Hakikatı söyleyen yalancıya inanılmaz. (İtalyan Atasözü)
Günlerini nafilelerle dolduran farza vakit bulamaz. (A. Nihat Asya)
Arının evini yıkan balın tatlılığıdır. (Nizami)
Padişah olsan da er kişi niyetine derler.(Atasözü)
Her kötü alışkanlık bir prangadır. (H. İsmail)
Şükür nimetlerin süsüdür.(Hz. Ali)
Ne mutlu o kimseye ki kendi ayıbını görür. (Mevlana)
Nasipse münasiptir , münasipse nasiptir. (Tahsin)
Eğer hasmını mağlup etmek istersen fenalığına karşı iyilikle muamele et. (Bediüzzaman)
Rıza ALLAH'ın taktirini sevinçle karşılamaktır. (Hz. Ruveyn)
Mezarlıktakilerin pişman oldukları şeyler için dünyadakiler birbirini kırıp geçiriyor. (İmam Gazali)
Gençlerin aynada gördükleriniden daha fazlasını ihtiyarlarbir tuğla parçasında görürler. (Mevlana)
Gençler ihtiyarların aptal olduklarını sanırlar , ama ihtiyarlar gençlerin aptal olduklarını bilirler.(George Chapman)
Bizi düzeltmek isteyenlere kollarımızı açacak yerde yumruklarımızı uzatırsak hayatın silsilesini yeriz.(H. z İsmail)
Hakikati güneşe benzetirler ;doğrudur çünkü gözlerimizi bozar korkusu ileçoğuna bakamayız. (C. Şahabettin)
Gözlerimizi oymuşlar şimdide göremiyoruz diye bizi kınıyorlar. (Malcom X)
İdealine bağlı imanlı tek adam idealden mahrum ve imansız bir milyon adamdan daha kuvvetlidir. (Fuat Köprülü)
Zulmün topu var güllesi var kalesi varsa hakkında bükülmez kolu dönmez yüzü vardır. (Tevfik Fikret)
Ekmeksiz yaşarım hürriyetsiz yaşayamam. (Bediüzzaman)
Kültür aslında herhangi bir toplumun dininin vücut bulmuş şeklidir. (T. S. Eliot)
Gök gürleyince hırsız namuslu olur. (Atasözü)
En kötü halet entellektüel cehalet.(Tahsin)
Bu memleket Türk aydını tarafından işgal edilmiştir. (Recep Yazıcıoğlu)
İnsan yükseğe çıktıkça pantoludaki yamanın görünme ihtimali artar. (C. Şehabettin)
Ne günlere kaldık ey gazi hünkar eşek silahtar oldu katır mühürdar. (Atasözü)
Kargalar ötmeye başlayınca bülbüller susar.. (Mevlana)
Nice insanlar mevla diyecek yerde leyla dedi niceleri sokakta buduğunu parkta kaybetti.
Akıllı edebi edebsizden öğrenir. (Atasözü)
Kadınlar zayıftır ama analar kuvvetlidir. (V. Hugo)
En vefakar dostumuz gölgemizdir o da güneşli havayı bekler. (C. Şehabettin)
İnsanlar dünyada çabuk yükselenlere değer verirler. Halbuki hiç bir şey toz ve tüy kadar çabuk yükselmez. (Hore)
Başaracağım de ve başar. (Rauf Denktaş)
Ey tavugun kıçından düşürdüğüne muhtaç insan hindi gibi şişip durma. (Tahsin)
Düşünme arzu et sade bak böcekler de öyle yapıyor. (Orhan Veli)
Yaşlılıkta kazanılan arkadaşlık sağlam olmaz. Zira paslı teneke lehim tutmaz. (Ali Fuat Başgil)
Güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa. (Aşık Veysel)
Aşk kalbimizin saygısız misafiridir. Bize sormadan gelir bize sormadan gider. (C. Şehabettin)
Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve feraizle nimetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz. (Bediüzzaman)
Borçlu olup düşünmektense uyuz olup kaşınmak yeğdir.(Laedri)
Herhangi bir insan vaktini nasıl geçireceğini üstün bir insan ise vaktini nasıl tasarruf edeceğini düşünür. (Sohepenhauer)
Akıllı söylemeden düşünür akılsız düşünmeden söyler (Atasözü)
Adamlar bilirim sönük adamlar bilirim çürük adamlar bilirim rozetleri yüreklerinden büyük. (A. Nihat Asya)
İnsanın ölçüsü arzularıdır. (Peyami Safa)
Emeller arttıkça elemlerde artar. (S. Eraydın)
Kötülüğü beğenen kötüdür. (H. İsmail)
Kimse görmek istemeyenler kadar kör değildir. (Jonathan Swift)
Ne kadar bilirsen bil söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır. (Mevlana)
Kendini hakla meşgul etmezsen batıl seni istila eder. (İmam Şafi)
Ya hayır söyle ya sus. (Hz. Muhammed)
Tanrılar ALLAH belanızı versin. (M. Erkul)
Feminizm: Eskiden hayatını evinde kazanan kadınlara pazarlarda iş bulma sanatıdır. (Cemil Meriç)
Katıksız demokrasi ayak takımının despotizmidir. (Voltaire)
Dün mutlak doğru diye tutturduğumuz ne kadar çok şeyi bugün masal diye anlatıyoruz. (Monteigne)
ALLAH 'ım senden başka hiç bir şeyi olmayan ben senden başka her şeyi olanlara acırım. (Konfiçyus)
Uyanık bir tek adam uyuyan yüzbin kişiden daha kuvvetlidir. (S. Carnot)
Hafif acılar konuşabilir ama derin acılar dilsizdir. (Seneca)
Sabır ferahlığın anahtarıdır.
Her başarılı adamın arkasında onunla gurur duyan bir karısı ve bu işe şaşakalmış bir kayınvaldesi vardır. (Broks Hays)
Elbet sefil olursa kadın alçalır beşer. (Tevfik Fikret)
Köpeklerin dudakları değdi diye deniz kirlenmez. (Mevlana)
Kusurumuz ne kadar çoksa o kadar kusur ararız. (C. şahabettin)
Ham düşünceleri ancak akıl pişirir. (Firdevsi)
Üç kitap uçuyor deseler ümanist yunan klasiklerini , materyalist das kapitali kurtarır, siz Kuranı kerimi kurtarın. (Gürbüz Azak)
Okuyabilirseniz her insan bir kitaptır. (W. Ellery Channig)
Bazı kitaplar tadılmak bazıları yutulmak bazılarıda hazmedilmek içindir. (Bacon)
Ümitle açılıp kazançla kapanan kitap iyi kitaptır. (Alcott)
İnsan parasını kalbine değil kasasına koymalı keza sarayını gönlüne değil arsasına kurmalıdır. (Mehmet Kırkıncı)
Paranın gözü kör olsun ama bizi duymak için kulakları sağlam olsun. (A. Nihat Asya)
Bir paranın nereden geldiğini görmek istiyorsan nereye gittiğine bak. (Ebu Hanife)
Kainatta tesadüfe tesadüf edilmez. (Sokrat)
Tesadüf inançsızların kadere taktığı isimdir.
İlimsiz din topal , dinsiz ilim kördür. (A. Einstein)
Dostunun alnındaki sineği baltayla kovalama. (Çin Atasözü)
Gurbette övünmek hamamda türkü çağırmaya benzer. (Atasözü)
Aşk mücadelesi değil mücadele aşkı içinde ol. (P. Safa)
Her aracı meşru kılan amaç gayri meşrudur. (Tahsin)
Rutbe aldıkça kibirlenen yangın kulesine çıkınca dürbün oldum zannedenlerdir. (C. Şahabettin)
Başkalarını sık sık affedin ama kendinizi asla. (P. Cyrus)
Ey beyaz adam bize aydınlığı vaadettin ama kendi karanlığını getirdin. (Tuiovri)
Bu deveyi gütmeyeceğiz bu diyardanda gitmeyeceğiz. (İsmet Özel)
Vazoyla saksının farkını sen söyleme çiçeklerden sor. (A. Nihat Asya)
Kimin himmeti milleti içinse o tek başına bir millettir.(Bediüzzaman)
Büyük tarihler küçük milletlerin sırtına yüktür.
Geçmişine gülle atanın geleceğine top atarlar. (Bahtiyar Vahabzade)
İnsanlara en adil şekide dağıtılan nimet akıldır. Çünkü hiç kimse aklından şikayetçi değildir. (Monteigne)
Bugün ayak takımı kahramana değil maskaraya alkış tutyor. (C. Meriç)
Akıl olmayınca başta kuru kafa neyler. (Atasözü)
Öyle dualarımız vardır ki kabul edilse daha bedbaht oluruz. (C. Şehabettin)
Gerektiği yerde izah etmeyen gerekmediği yerde izah eden kişiye budala derler. (Alaine)
İnsanların yaptığı sahte paralar kadar paraların yaptığı sahte insanlarda vardır.
Ne kadar mutlu olmaya karar vermişseniz o kadar mutlu olabilirsiniz. (Lincoln)
Akıl aldansa bile vicdan aldanmaz. (İ. H. Bıçakçızade)
Şemsiye dostluk gibidir yağmur zamanı bulunmaz.
Hayat her üfleyişte farklı sesler veren flüte benzer. (Tagore)
Yapacağın işte nefsinle meşveret et ve o ne derse aksini yap. (Mevlana)
Hemen değilse ne zaman. (S. Fransuva D 'asis)
Okul arkadaşları tesbih taneleri gibidir tahsil biter iplik kopar herbiri bir tarafa dağılır. (C. Şehabettin)
Okulda okuduğumuzu hayatta öğreniriz.
Ümidiniz kadar genç ümitsizliğiniz kadar ihtiyarsınız nefsinize güveniniz kadar genç korkularınız kadar ihtiyarsınız imanınız kadar genç şübheleriniz kadar ihtiyarsınız. (General Mc. Arthur)
ALLAH 'ı bulan neyi kaybeder ve Onu kaybeden neyi kazanır. (Ataullah İskenderi)
Nutuklar fikirleri saklamak için atılır. (W. Osler)
Öyle horozlar vardır ki öttükleri için güneşin doğduğunu sanılar. (H. Dunant)
Diken gülün bekçisidir.
Dünya bol olmuş neye yarar pabuç dar olduktan sonra.
Kucağıma düşen kısmeti kenara atmayı denizden öğrendim. (A. Nihat Asya)
Hastayı ALLAH iyi eder ücreti doktor alır. (Yahudi Atasözü)
Mevkilerini parayla satın alan kimseler masraflarını geri almak yoluna düşerler. (Aristoteles)
Arkadan yürüyenler asla yönetici olamazlar. (Atilla)
Serseri cahil bırakılmış çocuğun büyümüşüdür. (M. İkbal)
Başarı çoğunlukla ötekiler pes ettikten sonra da ipe asılıyor olmaktır. (William Feather)
Ders alınmış başarısızlık başarı demektir.
Gözyaşı yüreğin nemi.
Beni isterseniz dövün ama bırakın istediğim gibi güleyim. (Moliere)
Yüz fikirlerin fihristidir. (Muhiddin Arabi)
Tohum ek vermezse toprak utansın. (Necip Fazıl)
Ahmağa yüz aptala söz vermeğe gelmez.
Akıllı kişi aklının efendisi olur. Aptal ise onun uşağı. (Puplilius Syrus)
Güzel ALLAHIM senden ne gelecekse gelsin sen ki rahmetinle de kahrınla da güzelsin. (Necip Fazıl)
Kulun olarak doğmasaydım kendiliğimden gelir fahri kulun olurdum. ALLAHIM. (A. Nihat Asya)
Düşünülüyorum öyleyse varım. (A. Nihat Asya)
Gökyüzünde düğün var deseler kadınlar merdiven kurmaya kalkarlar.
Felaketlerin başlıca kaynağı ölçüsüz arzularımızdır. (Diyojen)
Kızın iyi bir evlilik yaparsa bir gönül kazanırsın yoksa kızınıda kaybedersin. (Bernard Shaw
Ömür bu kadar kısa iken amelleri kısaltıp emelleri uzatma. (Zemahşeri)
Yarına sağ çıkmaktan nasıl olurum emin genç bir delikanlının tabutu geçti demin .(A. Mahir Pekşen)
Ayakta ölmek diz üstü yaşamaktan evladır. (Franklin D. Roosevelt)
O 'nu tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır. O'nu unutan saraylarda da olsa zindandadır. Bedbahttır. (Bediüzzaman)
Düşmanımın düşmanı düşman kaldıkça dosttur. Düşmanımın dostu dost kaldıkça düşmandır. (Bediüzzaman)

3 yorum  

Tarihten Alacağımız Dersler Vardır.

Bunları Biliyormusunuz?
Çağdaşlaşma Yolunda

l930'lu yılların Türkiyesi'nin Urla gibi bir Ege şehrinde dahi açlıktan insanların öldüğünü...

Ortalama bir memurun aylık maaşının 50 lira olduğu bu dönemde, çağdaşlaşma yolunda(!) 75 000 lira gibi büyük paranlar ödeyerek heykel yaptırdığımızı (1)

Kendinizi Türklere Emanet Edin

16. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin gelişme yolu üzerinde direnmiş ve Türk orduları ile savaşa tutuşmuş olmasından dolay Katolik Avrupa tarafından kendisine "Hıristiyanlığın şövalyesi" ünvanı verilen Boğdan Beyi Büyük Stefan'ın ölüm döşeğin de, evlatlarına gayet ibretli bir şekilde:

"Belki de yakında himayeye muhtaç olacaksınız Asla Rus'a yanaşmayın. Haindir, sizi yok eder. Fakat kendinizi Türklere emanet edin. Adil ve merhametlidirler" diyerek nasihat ettiğini …(2)

Talan Edilen Mirasımız

Şanlı Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazinin mübarek anası Hayme Hatunun Domaniç’teki türbesini ulu hakan Abdülhamid Han'ın, ecdadına hürmetinin ifadesi olarak büyük bir itina ile tamir ettirip pencerelerini atlas perdelerle kaplattırdığını ve zeminini de Hereke dokuması muhteşem bir halı ile, döşettiğini . . .

Daha sonraları iş başına gelen Halk Partisi döneminde ise o muhteşem halının türbeden gasp edilerek, partinin İnegöl ilçe yöneticilerinin kapılarına paspas yapıldığını ve atlas perdelerinin de kaymakamlık binasında kullanıldığını... (3)

Ecdadımızın Silinmez İzleri

1976 yılında Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde, deniz suyunu tatlı suya çeviren bir tesisin açılışından sonra meslektaşları ile sohbete girişen dönemin Türkiye Büyükelçisi Necdet Özmen'in bir ara söze: "Bu Suudi Arabistan'ın ilk tuzdan arıtma tesisidir" diye başlaması üzerine

Fransız Büyükelçisinin hayretler içinde kalarak:"No... Sör... Bu Suudi Arabistan'ın ilk tuzdan arıtma tesisi değildir. İlki Osmanlılar'ın 1800.lü yılların sonunda yaptığıdır" diyerek ecdadımızın eşsiz mirasından habersiz yaşayan elçimizi mahcup ettiğini ,,(4)

Bitmeyen Osmanlı Sevgisi

Balkanlar'dan Orta Doğu'ya kadar büyük bir coğrafyanın 1. Cihan Savaşından sonra elimizden çıkmasına rağmen, o topraklarda yaşayan halkın hala büyük bir hasretle "Osmanlı, Osmanlı " diye sayıkladığını ..

Budapeşte'den gelen bir yazarımıza bir Boşnak,ın'. "Madem ki İstanbul'a gidiyorsun Allah aşkına o şehrin toprağını benim için öp Allah benim canımı İstanbul'u görmeden . alması!" dediğini Trablusgarp'daki ihtiyar Cezayirlilerin , boyunlarına muska diye Osmanlı parası taktıklarını…(5) Biliyor muydunuz.

Avrupa'da Akıncı Korkusu

1534 yılında Viyana'daki St. Stephen Katedrali'nde. Osmanlı akıncılarının yaklaştığını görüp çan çalarak haber vermekle vazifeli bir memuriyetin ihdas edildiğini ve bu memuriyetin ancak 1956 yılında, Viyana Belediye Meclisince. Artık bir Osmanlı tehlikesi kalmadığından, bu vazifenin lüzumu yoktur" diye bir karar alınarak iptal edildiğini...(6)

Cennette Yer

Osmanlı Devleti'nin zirvelerde şahlandığı, akıncılarının Avrupa içlerinde at oynattığı bir dönemde. kilisede bir papazın vaaz verirken"Dünya hakimiyetinin Türklere fakat Cennet'in de kendilerine ait olduğunu... " söylemesi üzerine. bu taksime aklı yatmayan cemaatten bazılarının büyük bir ümitsizlik içinde: "Dünyada bizi yurtlarımızdan çıkaran Türkler hiç Cennet'te yer bırakırlar mı?" dediklerini...(7)

Batışın Remzi

Yükseliş dönemimizin ruhunu yansıtan mütevazı Topkapı Sarayına karşılık, yıkılışımızı remzeden Varsay taklidi Dolmabahçe Sarayının Avrupa'dan borç alınan para ile, 9 ton altın ve 41 ton gümüş kullanılarak inşa edildiğini... (8)

Şefzade'nin Dolmabahçe Sefası

İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanlığı yaptığı dönemde, oğlu Ömer İnönü nün gerek talebelik gerekse daha sonraki yıllarda koskoca Dolmabahçe Sarayını ikametgah olarak kullanıp, yattığı bir oda için bütün sarayın kaloriferlerini yaktırdığın ve ayrıca bu şefzadenin sarayda kadınlı kızlı gece alemleri düzenlediğini...

Bütün bu olanların dönemin Millet Meclisinde ciddi tartışmalara yol açtığını ve o gün mecliste bulunan baba İnönü nün kulaklığı takılı olduğu halde müzakereleri işitmemezlikten geldiğini (9)

Ağaca Asılan Zekat Parası

Fatih Sultan Mehmet Han devrinde bir Müslümanın. günlerce dolaşıp yıllık zekatını verebileceği fakir birini arayıp bulamadığını

Bunun üzerine zekatının tutarı olan parayı bir keseye koyarak Cağaloğlu'ndaki bir ağaca asıp, üzerine de:

"Müslüman kardeşim, bütün aramalarıma rağmen memleketimizde zekatımı verecek kimse bulamadım. Eğer muhtaç isen hiç tereddüt etmeden bunu al" diye yazdığını..

Ve bu kesenin üç ay kadar o ağaçta asılı kaldığını (10)

Nebiler Sultanı nın Güzellikleri

Aşk bahçesinin yanık bülbülü Hazreti Mevlana'nın, Peygamberimiz'in (sav) üstün vasıflarıyla alakalı olarak:

Nebiler Sultanı'nın (sav) vasıflarının şerhini. eğer ben devamlı, durmadan söylesem, yüzlerce kıyamet geçer de o yine bitmez. " dediğini...

Sahabi efendilerimizden Amr bin As'ın (ra): "Benim gözümde Resulullah'dan (sav)daha sevgili, benim gözümde Ondan daha büyük bir kimse yoktur. Ne var ki, Ona olan tazimimden gözüm doya doya Ona bakamıyordu " dediğini. . .

İmam Kurtubi'nin de "Nebiler Nebisi'nin (sav) güzellikleri bize tamamıyla gösterilmemiştir. Gösterilmiş olsaydı, gözlerimiz Ona bakmaya takat getiremezdi " diyerek İki Cihan Saadet Güneş’inin güzelliklerini bir nebzecik olsun anlatmaya çalıştıklarını..(11)Biliyor muydunuz?

Osmanlı Arması

Merhum Necip Fazıl Kısakürek in 1954 lü yıllarda çıkardığı Büyük Doğu mecmuasının bir sayısının kapağında, Osmanlı arması işlemeli sanat eseri bir kumaş resmini yayınlayınca, "padişahlık propagandası yapmak " gibi saçma bir gerekçe ile derginin o sayısının toplatıldığını ve kendisinin de suçlanarak mahkemeye sevkedildiğini

Necip Fazıl'ın mahkemede kendisini suçlayan savcıya gayet ibretli bir şekilde:

İçinde adalet işlerine bakılan bu binanın tepesinde aynı Osmanlı arması var Siz de mi padişahlık propagandası yapıyorsunuz?" diye haykırdığını (12) Biliyor muydunuz?

Pasaport Farkı

Şanlı Osmanlı Devleti'nin yıkılmasından sonra, son derece üzgün ihtiyar bir Ürdünlünün, elindeki yeni Ürdün pasaportuyla İsviçre sefaretine giderek: "Herkes bu pasaportla alay ediyor Eskiden Osmanlı pasaportum varken selam dururlardı. Ben Osmanlı teb'asıyım ne olur bunu değiştirin" diye sefaret yetkililerine yalvardığını… (13)

Türk Köşesi

Devlet i Aliye yi Osmaniye'nin üç kıtada at oynatıp buyruk yürüttüğü ihtişamlı dönemlerinde, Avrupa'da Türk hayat tarzı ve modasının çok tesirli hale geldiğini Evlerinde Türk köşesi bulundurmayan sosyete mensuplarının ayıplandığını (14)

Reformun Böylesi

0 zamana kadar sadece batılıların kendi aralarında düzenledikleri balolara, yanlış batılılaşma hareketinin bir parçası olarak Türk devlet adamları da katılınca 11829), baloda bulunan bir Fransız kadının oldukça doğru bir teşhiste bulunarak Türkler reforma, bitirmeleri gereken yerden başladılar dediğini ...(15)

Birinci Dünya Savaşının Vahşet Yılları

Birinci Dünya savaşı sıralarında Musul'da halkın açlıktan perişan durumlara düşüp hergün sokaklarda kadın-erkek çocuk-ihtiyar birçok insanın inleye inleye ölüme gittiklerini ve buna bir çare bulunamadığını…

Açlıktan ölen bu zavallı çocukların etlerini kasap dükkanlarında koyun ve kuzu eti diye satan veya aşçı dükkanlarında pişirip halka yedirme vahşetini gösteren on-oniki kişinin idam edildiğini . (16)

Amerikan Yardımı (!)

Truman doktrini çerçevesinde Amerika Birleşik Devletleri'nden aldığımız 69 milyon dolar askeri yardım ile elde edilen askeri techizatın bakımı için ABD'ye her yıl 400 milyon dolarlık bakım ve ithalat parası harcaması yaparak ne kadar karlı bir anlaşma (!) yaptığımızı (17)

Hayal Müessesesi

Teb'asını "Emanetullah" olarak gören Osmanlı Devleti'nde, akıl hastalarına bimarhanelerde son derece şefkatle muamele edilip ceviz karyolalarda, ipekli çamaşır ve çarşaflarda yatırılıp musiki ile tedavi edildiğini.

Aynı dönemde Avrupa'da ise, akıl hastalarının ruhuna şeytan girmiş denilerek diri diri yakıldığını. . (18/a)

İstanbul'daki bimarhaneleri giren Mongeri Pere'nin: "Burası Avrupa'nın asırlar sonra tahayyül edeceği bir hayal müessesidir dediğini ve Osmanlı'nın uyguladığı bu musiki ile tedavi metodunun ABD'de ancak 1956 yılında uygulamaya geçebildiğini (18/b

Üçüncü Dünyanın Kobayları

Batıda ilaç üretmekle ilgili yönetmeliklerin son derece ağır olup, bir ilacın piyasaya çıkarılmadan önce kobaylar üzerinde yeterince deneme yapılması gerektiğini ve bunun ise uzun ve pahalı bir süreç olduğunu .

Buna çare bulan batılı hümanistlerin(!), yeni geliştirdikleri denenmemiş ilaçları üçüncü dünya ülkelerine pazarlayarak hem para kazanıp, hem de milyonlarca gönüllü kobay üzerin de ilaçlarını denediklerini

İlaç iyi çıktığı takdirde mallarını batıda pazarladıklarını, kötü çıktığında ise foyası çıkana kadar üçüncü dünya ülkelerine satmaya devam ettiklerini . . (19)

İçi Yivli Toplar ve Ecdadımızın Sızlayan Kemikleri

Yavuz Sultan Selim Han'ın Ridaniye Savaşı'nda, ileri görüşlü babası Sultan II Bayezid' ın icadı olan "içi yivli topları kullanarak büyük başarılar elde ettiğini..

Bugün ise bizlerin hala II Bayezid'in bu büyük icadını tarih kitaplarımızda: "Yivli top 1868 de Almanlar tarafından icad edildi" diye okutma gafletini göstererek ecdadımızın kemiklerini sızlattığımızı.. (20)

Tanzimat Dönemi Ordusu

II Mahmut döneminde Osmanlı ordusunun modernleştirilmesi için danışmanlıkta bulunan Alman komutanı Helmuth von Moltke'nin Tanzimat dönemi ordusunun halini

"Bu ordu: kaputları Rus, talimatnameleri Fransız, tüfekleri Belçika, sarıkları Türk, eğerleri Macar, kılıçları İngiliz ve öğretmenleri her milletten, Avrupa sisteminde bir ordudur" diyerek tarif ettiğini .(21)

Bediüzzaman,ın Rızık Hususundaki Hassasiyeti

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin 1924 yılı yazında Van'daki Erek dağına çıkarak bütün vaktini tesbihat ve münacat ile geçirdiği günlerde, yanında bulunan talebelerinin dağlardaki yaban elmalarını koparıp yemek istemeleri üzerine Üstad'ın onlara izin vermeyip

"Bizim hissemiz bağlar ve bahçedekilerdir Bizim rızkımızı Cenab-ı Hakk oralarda tayin etmiştir. Bu yabani meyveler yabani hayvanların rızkıdır. Onların kısmetine dokunmamamız gerekir" dediğini… (22)

Milletlere Göre Fiyat Farkı

Osmanlı'nın son döneminde (1850) İstanbul'da uzun yıllar kalmış bir batılı tarihçi olan M A Ubicini'nin şehirde yaşayan değişik milletlerin karakter yapılarını öğrendikten sonra, hatıralarında:

"Bir kaide olarak, Ermeni ye istediği paranın yarısını, Ruma üçte birini, Yahudi ye dörtte birini veriniz. Fakat bir Müslümanla alışveriş ettiğiniz zaman istediği fiyattan emin olunuz ve istediğini veriniz"diye yazdığını… (23)

Batıda ve Osmanlı'da Yalan

1717 - 1718 yılları arasında İstanbul' da İngiliz elçiliği yapan G.Montagu nun hanımı Lady Montagu nun Osmanlı toplumundaki ticaret ahlakı ile alakalı hatıraların da, oldukça enteresan bir şekilde:

"İngiltere'de yalancılar yaptıklarıyla öğünürler.

Burada ise (Osmanlı'da) yalan söylediğinden emin olunduğu zaman yalancının alnına kızgın demir basılıyor. Bu kanun eğer bizde uygulanırsa ne kadar güzel yüzün bozulduğu, ne kadar kibar sınıfına mensup kişilerin kaşlarına kadar inen peruklarla dolaşmaya mecbur kaldıkları görülür. diye yazdığını… (24)Biliyor muydunuz?

Marks'ın Hayranlığı

Şeyh Şamil liderliğindeki Kafkas halkının, istilacı Ruslara karşı olan istiklal savaşlarında göstermiş oldukları büyük direniş karşısında Karl Marks' ın:

"Hürriyetin nasıl elde edilmesi lazım geldiğini Kafkasya dağlılarından ibretle öğreniniz. Hür yaşamak isteyenlerin nelere muktedir olduğunu görünüz. Milletler, onlardan ders alınız. .. " diyerek hayranlığını itiraf etmek zorunda kaldığını... (25)

Osmanlı Devleti'nde ağaçlara çok kıymet verilip koruma altına alındığını . . . Sultan ll. Abdülhamid devrinde, Belgrad ormanlarına zarar verip ormanı tahrip ettikleri için bir köyün kitle halinde sürgün edildiğini. . .(26)

Kin

İkinci Dünya Harbi sonlarında yapılan lise mezunlarının olgunluk imtihanlarında sorulan "Ormanlar ve Ormanların faydaları" isimli kompozisyon sualine talebelerim bazılarının enteresan bir şekilde:"Türkiyemiz ormanlık bir ülkeydi, fakat o zalim padişahlar, yurdumuzu ormansız bıraktılar , gibi cevaplar verdiklerini . . .

Sebep olarak da; bu zavallı öğrencilerin öylesine bir kin terbiyesi içinde yetiştirilerek Osmanlı'yı kötülemeye öylesine alıştırıldıklarını ve böylece eğer bir fırsatını bulup da padişahlara hakaret ederlerse iyi not alacaklarına inandıklarından dolayı böyle cevaplar verdiklerini... (27)

Ecdad Nesline Hürmet

Merhum Adnan Menderes'in, İstanbul'un imarı faaliyetlerinin başlatıldığı l950'li yılların birinde, gece yarısı cennetmekan Sultan Abdülhamid Han'ın muhterem kerimeleri Ayşe Osmanoğlu ile annesi Müşfika Kadınefendi'nin kaldığı evin kapısını çalarak gizlice içeri girip her ikisinin de ellerini öptükten sonra :

"Siz bize veli nimetlerimizin emanetlerisiniz. Fakat maalesef sizlerle bugüne kadar alakadar olamadım. Çok özür dilerim Çevremiz böyle tavırları hazmedemeyecek insanlarla dolu!... " dediğini... Daha sonra da, Osmanlı'nın bu aziz analarına, kimseye muhtaç olmamaları için, içinde 10.000 lira bulunan bir zarf bırakıp ayrıca tahsisat-ı mestureden (örtülü ödenek) maaş bağladığını ve 2 7 Mayıs'da bu paranın kesildiğini... (28)

Peygamber Evine Benzeyen Ev

Gönüller sultanı Mevlana Hazretleri'nin hizmetçisine: Bu gün evimizde yiyip içecek birşey var mı?" diye sorup, hizmetçisinin de "Hayır hiç birşey yok" diye cevap vermesi üzerine sevince garkolup ellerini Yüce Dergah'a açarak:

"Allahım, sana şükürler olsun ki, evimiz bugün Peygamber evine benziyor" diye Muhammed Mustafa'nın(sav) yolunun tozu olduğunu gösterdiğini,,. (29)

Eşsiz Misafirperverlik

Osmanlı askeri teşkilatını Avrupa'ya tanıtmış olmakla meşhur Comte de Marsigli'nin, Türk toplumunun misafirperverliği ile alakalı olarak :

"Türkler hiçbir din farkı gözetmeksizin bütün yabancılara karşı son derece misafirperverdirler. Ana yollar civarındaki köylerde oturanlardan hali vakti yerinde olanlar öyleden evvel ve akşamüstü gezintiye çıkıp yolcu bulmaya çalışırlar. Eğer bulacak olurlarsa evlerine davet ederler ve hatta çok defa misafirin hangi evde ağırlanacağını tayin ederken kavgaya bile tutuşurlar." dediğini (30)

Vahşetin Böylesi

1096 yılında Haçlıların Kudüs'e girerek 40. 000 Müslümanı kılıçtan geçirdikten sonra Gödofroi dö Buygom' un Papa II Urban' a yazdığı mektupta:

`Kudüs'te bulunan bütün Müslümanları katlettik, malumunuz olsun ki, Süleyman Mabedi'nde atlarımızın diz kapaklarına kadar Müslüman kanına batmış olarak yürüyoruz. " diyerek barbarlıklarını belgelediklerini...(31)

İnsanlığın En Muhteşem Harikası

Osmanlı içtimai yapısı üzerine uzman olan Erlanyen Üniversitesi profesörlerinden Hutterrohta :

"Osmanlı Devleti, geniş topraklarını ve üzerindeki çeşitli kavimleri, Topkapı Sarayı'ndan mükemmel bir şekilde idare ediyordu. O saray da batıdaki en mütevazi bir derebeyinin sarayı kadar bile büyük değildi. Bu nasıl oluyordu?" diye sorulduğunda, Profesör Hutterroht'un:

"Sırrını çözebilmiş değilim. 16. asırda Filistin'in sosyal yapısı üzerinde çalışırken öyle kayıtlar gördüm ki hayretler içinde kaldım. Osmanlı, üç yıl sonra bir köyden geçecek askeri birliğin öyle yemeğinden sonra yiyeceği üzümün nereden geleceğini planlamıştı. Herhalde Osmanlı, devlet olarak insanlığın en muhteşem harikasıdır" diye cevap verdiğini. . .(32)

Enderun Okulu

Üç kıtada altı asırlık bir hükümranlık şanlı ecdadımızın devlet ve medeniyet mirasının sırlarının bulunduğu ve dünyanın en büyük arşivi olan Osmanlı Arşivi'ni, bizler doğru dürüst incelememişken, bine yakın Amerikalı ile yüze yakın İsrailli tarihçinin yıllarca didik didik ettiğini. ..

Bugün ABD'de sadece "Enderun okulu" hakkında hazırlanan uzman eserlerin ve doktora tezlerinin sayısının 350 tane olduğunu. . .(33)

Ziya Gökalp'in Ölümü

Türkçülük fikrinin ünlü simalarından biri olan Ziya Gökalp'in hayatının son anlarında Fransız hastanesinde yatarken ebedi aleme intikal etmeden bir gece önce, mukaddesata galiz küfürler ederek başını duvarlara vura vura öldüğünü

Cesedinin de hastane morgunda Hıristiyan geleneklerine göre muamele yapılarak kaldırıldığını... (34)

Sözünün Eri Olmak

Mehmet Akif Ersoy'un sözünün eri bir insan olduğunu ve söz verdiği şeyi yerine getirmek için ölümden başka hiçbir şeyin onu engellemediğini...

İstanbul Vaniköy'de oturan bir ahbabı ile öyleden bir saat önce buluşmak için sözleştiklerinde, o gün yağmurlu, fırtınalı bir gün olup her tarafı sel bastığı halde Mehmet Akif' in binbir zorlukla sırılsıklam vaziyette söz verdiği yere vaktinde geldiğini, fakat arkadaşının gelmemesi üzerine çekip gittiğini... Ertesi gün. özür dilemek için gelen arkadaşını dinlemeyip: "Bir söz ya ölüm veya ona yakın bir felaketle yerine getirilmezse mazur görülebilir" diyerek tam altı ay o arkadaşıyla konuşmadığını... (35) Biliyor muydunuz.?

Kızılca Buğdayı

ABD'nin 1890 yılına kadar bizim Tuna boylarımızda yetişen "kızılca" ismi verilen buğdayımızı ithal ederek tohumluk olarak kullandığını ve bununla halkını beslediğini. .. (36)

Bir Yanlışın izahı

Padişahların, Osmanlı topraklarındaki muhtelif yerleri devletin ileri gelenlerine: "Sana orayı , bahşettim " demesinin.

"Verilen yeri imar et!' manasına geldiğini ve bu varlıklı Osmanlı paşalarının, o toprakların mamure haline gelmesi uğrunda servetlerini tükettiklerini . . . (37)

Hakiki Nişan

Kırım Savaşı'ndaki büyük hizmetlerinden dolayı Fransız hükümetince kendisine nişan verilen Deli Hasan Ağa'nın bu nişanı takmadığını farkeden Fuat Paşa'nın ona takmama sebebini sorması üzerine:

"Paşam, benim vücudumda harpte kazandığım yedi nişan(yara izi) var. Onlar varken elin Frenk'inin nişanını ben ne yapayım!" diye cevap verdiğini

Yabancı Gözüyle Lozan ve Neticesi

1922-1923 yılları arasında Sovyetler Birliği'nin Türkiye büyükelçisi olarak Ankara'da bulunan S. İ. Aralov'un, Lozan Konferansı' nın sonuçları ile alakalı olarak yazmış olduğu hatıratında :

"... İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, eskiden Türkiye'nin olan Musul'u ve daha başka yerleri Türkiye'den koparmayı, Yunanlıların yakıp yıktığı şehir, kasaba ve köyler için Yunanlılara tamirat parası verdirmemeyi ve Boğazlar meselesinde İngiliz planını gerçekleştirmeyi başardı.

Türkiye'nin Musul'u bırakması ve tamirat parasından vazgeçmesi karşılığı olarak kendisine küçücük Karaağaç bölgesinin verilmesiyle yetindi Bundan başka batılı devletler , Türkiye'yi, Osmanlı Devleti'nin batılı kapitalistlere olan borçlarının, Osmanlı Devleti'nden ayrılan ülkeler arasında bölünüşünden sonra, payına düşen bölümünü 20 yıl içinde ödemeye ikna ettiler" diye yazdığını...(39)

Acı İtiraf

Lozan Konferansına İsmet İnönü ile birlikte katılarak Türkiye aleyhine birçok entrikalar çeviren Hahambaşı Hayim Naum’un,daha sonraları hükümet erkanı ile araları çok iyi olmasına rağmen: Bu memlekete bu millete çok kötülük ettim, artık aralarında yaşayamam diyerek pişmanlık içinde Mısıra gittiğini...(40)

Mehterin Büyüleyici Tesiri

Batı musiki şaheserlerini yazmış olan Mozart,Bizet gibi büyük bestekarların mehter musikisinin büyüleyici tesiri altında kalarak,Türk tarzında Alla Turca denilen kısımlarını yazdıklarını....(41)

Türkiyede Türk Müziği Yasağı

Tek parti iktidarı döneminde,devletin açmış olduğu müzik okullarının bir tanesinde,öğrencilerden bazılarının ders arasında kendi öz müziği olan Türk müziği çalmaya teşebbüs ettikleri için yabancı uzman Herr Zuckmayer tarafından okuldan atıldıklarını....(42)

Senfoni Zulmü

1930lu yılların birinde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının,Anadoluyu tenviretmek için çıktığı turnenin Sivas durağında,bir konser verdikten sonra gazetecinin birinin konseri izleyen bir vatandaşa: Konseri nasıl buldunuz? diye sorması üzerine zavallı adamcağızın, sağına soluna ürkekçe bir göz attıktan sonra gazetecinin kulağına:

Valla beyefendi,Sivas,Sivas olalı,Timurdan beri böyle zulüm görmedi! diye cevap verdiğini....(43)

Bizim Dinazorlarımız

Bizim ülkemizde çağdaşlık ve bilimsellik(!)adına başörtülü öğrencilerin üniversitelere sokulmayıp,İmam Hatip Okulu öğrencilerinin varlığından ve devletin diğer okullarından daha başarılı olmasında rahatsızlık duyulduğu halde,dünyanın süper gücü sayılan ABD nin en iyi üniversitelerinden biri olan Massachussets Institute of Technology(M.I.T.)nin öğrenci yönetmenliğinde:

Dini inançların gereğini yerine getirmekten dolayı bir derse veya imtihana giremeyen öğrenciye telafi imkanı tanınır....diye hüküm bulunduğunu ve bu hususlarda alabildiğine müsamahalı davranıldığını....(44)

İlahi İkaz

Birinci Dünya Savaşı sırasında Dördüncü Ordu karargahında Mekke ve Medine yi kurtarmak için Hicaz Seferi Kuvveti hazırlanması meselesi görüşülürken,Harbiye Nazırı Enver Paşa nın bu iş için Mustafa Kemali atadığını ve bunun üzerine Mustafa Kemal in:

Değil Hicaza asker sevketmek,hatta oradaki askerleri de geri almak ve kuvvetleri verimsiz yönlere dağıtmamak gerek diyerek görüşünü belirttiğini ve sonunda M. Kemal in bu görüşünün kabul edilerek Medinenin boşaltılmasına karar verildiğini...

Tam bu sırada ışıkların aniden sönerek ortalığın zifiri bir karanlığa bürünmesi üzerine bunu İlahi bir İkaz kabul eden Cemal Paşa nın birden ürperip sarsıldığını ve daha sonra Hicazın boşaltılmasından vazgeçilerek Fahreddin Paşa nın Medine ye gönderildiğini....(45)

Medine Muhafızı

Osmanlı'nın edeple taçlaşmış iman anlayışının gereği olan Hazreti Peygamberi'nin(sav) şehrini bir valinin adının altına sokamayacağı saygı ve edebi ile, oraya göndereceği idareciyi `Vali " yerine "Medine Muhafızı " diye isimlendirme hassasiyetini gösterdiğini . . . (46)

Dünyanın ilk Toplu Sözleşmesi

Dünyada ilk toplu sözleşmenin Osmanlı Devleti tarafından gerçekleştirildiğini. Kütahya Vahid Paşa kütüphanesinde bulunan şeriye Mahkemesi sicilinin 57'ci sayfasında kayıtlı belgeye göre, yeryüzündeki bu ilk sözleşme Kadı Ahmed Efendinin tasdiki ile 24 işyeri ile işçileri arasında imzalandığını .

Bu sözleşmeye göre, "Kalfaların, yardımcıların, ustaların ve vasıfsız işçilerin yevmiyeleri"nin tesbit edilip, her gün belli sayıdaki fincan imali karşılığı alacakları ücretlerin tesbit edildiğini...(47)Biliyor muydunuz?

Osmanl Topçuluğu

Kanuni Sultan Süleyman devrinde yıllarca İstanbul'da kalan ve yazmış olduğu eserini en büyük Hıristiyan hükümdarı II Filib'e takdim eden İspanyol yazar Cristobol de Villalon'un, dönemin Osmanlı topçuluğu hakkında:

"Dünyada hiçbir devletin,Türk topçusu ile mukayese edilebilecek topçusu yoktur. İstanbul'da eski model olduğu için kullanılmayıp süs diye surlara konan topları inceledim Bunlar bile İspanya ordusundaki toplardan çok daha kaliteli idi.

Tophane sırtlarında çaptan düşmüş diye yığılan 40 kadar topu hayretle seyrettim. Bunları alıp topçu kuvveti oluşturmak istemeyecek hiçbir Avrupa devleti bilmiyorum dediğini . . . (48)

En Mütekamil ikmal Teşkilatı

Kore Savaşı sırasında bir Amerikan bataryasının isabet alıp parçalanmasından sonra, dört dakika gibi kısa bir süre içinde Amerikalıların bataryayı tekrar kurup ateşe başladıklarını ve bu çok süratli ikmal karşısında Türk binbaşısının hayretler içinde kaldığını gören Amerikalı generalin:

"Biz bu sistemi kurmadan önce bütün dünya ikmal teşkilatlarını etüd ettik. En mütekamil olanının Osmanlıların ki olduğunu görerek onu kabul ettik. Bu, sizden gelme bir usulün günümüze tatbikinden başka birşey değildir." dediğini, . .(49)

Gözyaşı Medeniyeti

İslam'ın ilk dönem zahidlerinin en belirgin niteliklerini Allah korkusunun tesiri ile çok ağlamaları, çok mahzun olmaları ve dünyaya hiç değer vermemeleri olduğunu.

Bunlardan Veysel Karani'nin Allah'tan korktuğu ve utandığı için başını hiç semaya kaldırmayıp, daima çenesi göğsün de bitişik gezdiğini...

"Ümmetin Rahibi" diye tanınan Amir bin Abdullah ın çok ağlayıp geceleri ayakları şişecek kadar ibadet ettiğini..

"Dünyayı üç talakla boşadım, ricat yok" diyen ve ruhbanlar gibi ibadet ettiği için "Gulam" adını alan Utbe bin Eban'ın çok ağlayan bir zahid olduğunu...

Zühdüne sevgi ve aşk hakim olan Rabiatü'l Adeviyye nin secde de başını koyduğu yeri çamur edecek kadar gözyaşlarını ceyhun ettiğini... (50)

Herhangi bir yanlışlık gördüğünüz zaman lütfen uyarınız. Şimdiden teşekkürler...

Düşüncelerinizi Yazabilirsiniz.

0 yorum  

Onu Öpücüklerinizle Baştan Çıkartın!

Yürek Hoplatan Öpücük:
Onu ne zaman böyle öpmeli: Kendinizi ateşli ve romantik hissettiğiniz anlarda.
Nasıl öpmeli: Dudaklarının etrafına
(kesinlikle dudaklarına değil!) milyonlarca
öpücük kondurarak işe başlayın.
Sonra yavaş yavaş dudaklarına yönelin
ve dilinizle onun dudaklarını ufak ufak yalayın.
Muhteşem olacak!
Bu stil niye iyi? Partnerinizin ağzını ve dudaklarını artık
ezberlemiş olmanız gerekli. Onu bir anda öpücük
cennetine göndereceğinizden emin olun!
Uyarı! Kesinlikle kaba olmamalısınız. Ateşli bir
öpüşmeyi kan davasına çevirmemeniz açısından bu
çok önemli! Onu Kızdırarak Öpmek:

Onu ne zaman böyle öpmeli: İlişkiniz ciddi boyutlarda ise ve birbirinizi gerçekten iyi tanıyorsanız.
Nasıl öpmeli: Yüzünü ellerinizin içine alarak gözlerinin içine uzun uzun bakın.. Onu sarhoş edebilecek
bir istekle öpmeye başlayın.
Dudaklarınızla birlikte dilinizi de kullanmayı unutmayın.
Zaman zaman dudaklarını hafifçe ısırmayı ihmal etmeyin.
Öpüşmenin en kızışmışanında ondan uzaklaşın ve burnunun ucunaufak bir öpücük kondurun,
çıldıracaktır!
Bu stil niye iyi? İnanın gösterip de vermemek en iyi taktiktir!

Onu boynundan avlamak:

Onu ne zaman böyle öpmeli: Ne kadar şehvetli
olabileceğinizi göstermek istediğinizde.
Nasıl Öpmeli: İşe boynuna ufak ve tutkulu öpücükler
kondurarak başlayın. Ellerinizle saçlarını okşarken,
boynunu da bir vampir edasıyla hafif hafif ıssırabilir,
ateşli ateşli öperek onu çıldırtabilirsiniz!
Bu stil niye iyi? Boynuna bir kedi gibi sokulmanız ona
harika duygular yaşatacaktır. Emin ol! Bu arada
boynunda bıraktığınız izler sayesinde herkes onun bir
sevgilisi olduğunu anlayacaktır!
Uyarı! Çok sert öpmeyin sakın, biricik sevgilinizi
haftalar boyu geçmeyecek morluklar içerisinde
bırakmak istemezsiniz herhalde!
Dil Kullanmak:

Onu ne zaman böyle öpmeli: Kendinize hakim olamadığınızda.
Nasıl Öpmeli: Ona sıkıca sarıldıktan sonra dudaklarına uzun sürenkocaman bir öpücük kondurun.
Ateşli öpücüğünüzü dilinizi kullanaraksürdürün.
Onu çılgına çevirene kadar öpmeye devam edin!
Bu stil niye iyi? Bu tarz bir öpüşme, karşınızdakini masumca tavlamayadeğil çıldırtarak baştan
çıkarmaya yarar.
Uyarı! Onu bu şekilde öpmek istiyorsanız ıssız yerleri tercih edin. Öpüşürken çok zevkli olan bu stil, seyredenler
açısından pek de hoşkarşılanmayabilir.

Sersemleten Öpücük:

Onu ne zaman böyle öpmeli: Onu gördüğünüz ilk an.
Nasıl öpmeli: Yavaş yavaş başınızı onun çenesine doğru eğin ve dudaklarına uzun bir öpücük kondurun.
Onu öpmeyedevam etmeden önce biraz ara verin ama
yine de dudaklarınaçok yakın mesafede olun.
İkinci öpüşmeniz çok daha uzun vetutku dolu
olmalı bunu unutmayın.
Bu stil niye iyi? Bu tarz bir öpücük birbirinizin öpüşme ritminiyakalamanız açısından oldukça faydalıdır.
Uyarı! Bu öpücük, dudaklarınızı kullandığınız kadar kalbinizi
ve ruhunuzu da işin içine sokabildiğiniz takdirde iyi olacaktır! Dokun Ve Hisset Öpücüğü:

Onu ne zaman böyle öpmeli: Ona kaygılarınızı
göstermek istediğinizde
Nasıl Öpmeli: Ona sarılın ve alnına ufak bir öpücük
kondurun. Sonra yavaş yavaş gözlerine, burnuna çenesine ufak ufak öpücükler kondurmayı sürdürün
bu arada parmak uçlarınızla onu okşamayı da
unutmayın. En sonunda hiç beklemediği bir anda
onu dudaklarından uzun uzun öpün!
Bu stil niye iyi? Öpüşme sırasında en önemli organlar
dudaklar değildir. Yüzün her bölgesi ateşli bir öpücüğe
açıktır aslında.
Uyarı! Kibar olmaya dikkat edin. Özellikle onun göz
çevresinden öperken dikkatli olmalısınız. Aksi takdirde
kaş yapayım derken göz çıkartabilirsiniz!

0 yorum  

Sıradan Arkadaş ve Gerçek Dost

•Sıradan bir arkadaşınız sizi ağlarken görmemiştir. Gerçek dostunuzun omuzu gözyaşlarınızdan sırılsıklam olmuştur.
•Sıradan bir arkadaşınız, anne ve babanızın adını bilmez. Gerçek dostunuzda onların telefon numaraları bile vardır.
•Sıradan bir arkadaşınız kendisini yemeğe çağırdığınızda bir şişe şarapla gelir. Gerçek dostunuz ise yemek hazırlığına yardım için davetinize erken gelir, masayı toplamaya ve bulaşığa yardım için geç gider.
•Sıradan bir arkadaşınız uyurken onu aramanızdan rahatsız olur. Gerçek bir dostunuz ise kendisini neden uzun süredir aramadığınızı sorar.
•Sıradan bir arkadaşınızla sorunlarınızı rahatlıkla konuşabilirsiniz. Gerçek dostunuzla ise sorunlarınızı çözümlemeye çalışırsınız.
•Sıradan bir arkadaşınız aşk yaşamınızı çok merak eder. Gerçek dostunuz ise, aşk yaşamınız konusunda sizi uyarır.
•Sıradan bir arkadaşınız sizin konuğunuz olur. Gerçek dostunuz evinizi kendi evi gibi görür.
•Sıradan bir arkadaşınızla aranızdaki ilişki, en küçük bir tartışma sonunda biter. Gerçek dostunuzla ise kavga ettikten sonra da dost kalırsınız.
•Sıradan bir arkadaşınız, hep kendisinin yanında olmanızı bekler. Gerçek dostunuz ise hep
sizin yanınızdadır.
Gerçek dostlarınızın sayısı, bir elinizin parmaklarından fazla ise, ne mutlu size...
Siz yeryüzünün çok çok şanslı birkaç kişisinden birisiniz
aydankrm@

0 yorum  

Pia'nın Peşinde

PİA'NIN PEŞİNDE

"Pia"yı tanırmısınız?

Pia, Atilla İlhan'ın şiirinde bir mechulün adıdır.

Şair bir şehire geldiği vakit , Pia başka bir şehre gider hep...

O yüzden "Ne olur, kim olduğunu bilsem Pia'nın / ellerini bir tutsam, ölsem" de İlhan...

Üstada Mag'da "içindeki kadınlar"ı soruyorlar; şöyle diyor:

"Belki de o kadın aslında Pia... O hiç olmayan kadın... Aklımda kalanlar, imkansız aşkların kadınları... Yaşanmış aşklar kalmıyor. Bitiriyorsunuz karşılıklı... Hatırlanan askıda kalmış aşklar..."

***
Gülay Göktürk de Hüriyet'te Ayşe Arman'a "aşk"ı, "karşındakini tanımlamaktan, bilmezlikten kaynaklanan birduygu" diye tanımlıyordu:

"Aynı evde yaşayınca bilmeye, tanımaya başlıyorsun. Aşk da uçup gidiyor."

Ne garip değil mi?

Kadın ve erkek. Adem ile Havva'dan beridir o "yasak meyve"nin peşinde koşup durdular. Kim bilir kaç kuşaktır sabırla, özlemle, ümitle, ölesiye, birbirine kavuşacakları, bir yastığa baş koyacakları günü beklediler.

"Aşk-ı Memnu", gözünü vuslata dikti asırlarca...

Bu marazi tutku, şiirlerden, masallardan koca bir külliyat doğurdu.

Sonra...

Gün geldi; devir değişti. "Sevenleri ayıran zalimler" devrildi.

Eros, tutuksuz yargılanmak üzere salıverildi.

Sevenler nihayet kavuştular.

Ve buluştukları anda aşk, uçarken bahar kokuları saçarak rengarenk parıldayan narin bir sabun köpüğü gibi sönüp dağıldı avuçlarında...

Anlaşıldı ki vuslat, aşkın miladı değil, celladıymış.

***
Yüzünü bile görmediği sevdalısı için dağlar delen Ferhat, asrımızda nihayet vuslata erince Şirin'e dönüp bakmaz, internet başından kalkmaz oldu.

Savdalısını bir kez görebilmek uğruna yıllarca pencerede bekleyen Leyla, evleneli beri, Mecnun'uı kafaya takmaz, merak edip cama çıkmaz oldu.

O zaman analaşıldı ki, aşk güçünü kıstırılmışlığından alıyor, karşılıksızlığından, naçarlığından besleniyor.

Aşıklar yakınlaştıkça, aşk uzaklaşıyor.

Nazım, "Sende ben uzaklığı, sende ben imkansızlığı seviyorum" diye yazmıştı sevdalısına... Çünkü Veysel'in dediği gibi, deryaya akan bir nehir, aslında deryaya değil, mütemadiyen ve hararetle ona doğru çağlamaya tutkundu.

Cazip olan, maksut mahalden ziyada; seyahatti bizatihi.

***
Aşk bir tahayyüldür.

Ebediyen müptelası olacağımız bir serap...

Dokununca dağılan bir kumdan kale...

Ben bu sırra ilk kez Metin Erksan'ın "Sevmek Zamanı"ında ermiştim. Duvarda fotoğrafını görüp vurulduğu kızın gerçeğiyle karşılaşınca dünyası yıkılan Boyacı Halil, sonunda kendi tahayyülünün hakikatin sıradanlığıyla aşınmasına izin vermemiş, kızı bırakıp sevdiği fotoğrafla göle açılmıştı.

Zor olan da budur zaten:

Aşkı her daim kendinde yaşatabilmek...

Bu anlamda aşk tek kişiliktir.

Bizim icadımızdır. Meçhule adanmışlığımız... gönüllü esaretimiz... bir muammanın peşinde tarumar olmayı göze alışımız...

İnsanoğlu birbirine varıp birbirini tükettiğinden beridir, ancak kafasındaki hayale tutunarak mutlu olabiliyor; her gördüğünde o hayalli arıyor, her sevdiğini o hayal sanıyor, her hayal kırıklığının kahredici keyfinden melankolik bir haz alıyor.

Ve yeniden Mecnun'a dönüyor.

Bugün "aşk devri"nden kalma bir sihirli lambayı umarsızca ovalayıp duruyorsak o yüzdendir...

Belki Pia ansızın çıkıp gelir diye...

Can DÜNDAR

0 yorum  

İlk Düğme

Bir kadının, daha önce hiç beraber olmadığı bir erkeğin karşısında bluzunun ilk düğmesini çözdüğü bir an vardır; iki insanın arasındki ilişkinin biçim değiştirdiği, kısa ya da uzun sürecek bir serüvenin başladığı, arkasında ne tür hazların saklandığının bilinmediği, mahremiyetin kanatlarının açıldığı o an genellikle en hızlı geçilen, tadı en az çıkarılan duraktır.
Birikmiş arzuların her türlü bendi çökerterek hayata doğru püskürdüğü o an, duyulan istekle telaşlanmış bir aceleciliğin kurbanı olur; günahkar bir törenin belki de en heyecan dolu, en görkemli parçası, biraz önce yaşanmış olanların yarattığı istek ve biraz sonra yaşanacak olanların yarattığı özlem arasında, hak etmediği bir özensizlikle atlanır.
Üstelik, o anın bağımsızca ortaya çıkmasına daizin verilmez.
Bütün yasakları, bütün kuralları, kalabalıkların kurduğu bütün köprüleri yıkan ilişkilerde bile "ilk düğme"nin açıldığı ana varmak için yine de haritası daha önceden çıkartılmış yollardan, kurallardan, köprülerden geçilir.
Erkekleri daima biraz çocuksu, biraz saf, biraz şaşkın bulan kadınların belki de en çocuksu, en saf ve en şaşkın hallerini ortaya koyan o tuhaf sorunun, bir erkeğin asla soramıyacağı, sormayı aklından bile geçirmeyeceği, "Beni benim içinmi, yoksa vücudum içinmi istiyorsun?" sorusunun cevabının kadınların istediği biçimde verilebilmiş olması için sevişmenin sihirli "dua"sının daha önceden yapılması, erkeğin kadına kendini beğendirebilmek amaçıyla çeşitli gösterilerde bulunması, kadınla ilgili duygularını incelikle dile getirmesi, kadını vücüdu için değilde onun varlığı için istediğini birlikte yenen yemeklerle, yapılan konuşmalarla kanıtlaması gerekir.
Kalabalıkların tüm kurallarını çğnemeye hazır bir kadın bile ilk düğmenin açılmasından önce bu kuralların yerine getirilmesini bekler; bunlar yapılmazsa, yaşanacak olanlar "ucuz ve çirkin" olacaktır.
Kendisini "kendim ve vücudum" diye ikiye bölen kadının, aslında çok sevdiği, aynanın karşısında uzun uzadıya incelediği, beğenmediği kısımlarını bin bir giyuim hillesiyle saklayıp beğendiğibölümlerini ustalıkla gözler önüne serdiği vücudunu, o ilk düğme açılmadan önce hiç fark etmemiş gibi yapması beklenir erkekten.
Vücudu sanki kadının rakibidir.
O vücuda elbette hayran olunmalı, o vücuda tapınılmalı ama ilk düğme açılmadan önce asla ondan söz edilmemeli, ona bakılmamalı, onunla ilgilenilmemelidir.
Bir kadına göre, "ilk düğme çözülmeden" önce onun vücudunu istemek, o vücuttan hoşlanmak, onu aşağılamak, onu o eğlenceli oyunun eşit bir tarafı olmaktan çıkarıp kendisi yapmak, onunla oynamaktır.
kadın hep, "Ben oyunculardan biri miyim, yoksa onun oynadığı oyunun kendisi miyim?" sorusunu sorar; erkeğin hiç bilmediği, hiç sormadığı bu soru onun için önemlidir, o oyunun tarafı olmak ister.
Ve bu tuhaf soru insanoğlunun hayatındaki belki de en heyecanlı anın o muhteşem titretişiminin yaşanmasını engeller.
Her duygunun en saf halini isteyen kadınların şehvetin en saf halini aşağılamalerı, şehveti yaşayabilmek için sevişmenin başlamasını beklemeleri, ilk düğmenin çözülmesinden önce mutlaka bazı kurallara uyulmasını istemeleri, en ayrıksı, en "ahlaksız" ilişkileri bile kuralların ve kendince bir "ahlakın" içine sokar, tertemiz ve sınırsız bir heyecan erzberlenmiş bir yakınlaşmanın içine hapsedip onu evcilleştirir.
Heyecan ve şehvet, kurallarının dışındadır halbuki.
İlk düğmenin açılmasının şartlara bağlanmamasındadır.
Kendini, vücudunu, erkeği bir oyuna dönüştürmektedir heyecan, kuralları parçalamaktır.
Duygulardan hiç söz etmeden, belkide hiç konuşmadaan, arzuyla dümdüz bir şekilde göğüslerine bakan bir erkeğin karşısında, o erkeği beğenen bir kadının usulca parmaklarını bluzuna götürüp ağır hareketlerle ilk düğmeyi açtığı anı düşünün.
Hiç blinmeyen, yeni bir oyunun keşfidir bu.
Belki de saatlerce sürecek bir sevişmenin bütün şehvetinin tek bir ana yüklenmesi, minicik bir hareketle hayatın bütün sınırlarının yıkılması, özgürlüğe bilinmeyen bir kapıdan geçilmesi, o anda hissedilecek duyguları herhalde bir fresk gibi bir daha silinmez bir biçimde insanın hafızasına ve ruhuna kazır.
O ilk düğmenin öyle açılması bütün kuralları yok edecek bir arzuyu eşine bir daha çok zor rastlanacak bir biçimde korkusuzca ortaya koyarken arzunun ortaya çıkış biçimindeki şiddet, arzunun kendisinden bile daha kuvvetli bir sarsıntı yaratır.
Bir insanın kendi vücuduna ve arzusuna böylesine tapınması, o vücuda ve arzuya Tanrısal bir güç ekler.
O anı yaşayan erkekle kadını gerçekten "özel bir ilişkinin içine sokar.
Bir kadın bir çok erkekle sevişebilir, sevişebileceği çok erkek bulunabilir; bir erkek de öyle, o da sevişebileceği çok kadın bulabilir, ama kaç kadınla kaç erkek böyle bir oyunu oynayabileceği bir "oyun arkadaşı"na, ilk düğmenin böyle bir şekilde açıldığı anı paylaşabileceği kaç kişiye rastlayabilir?
Bir insanın kendisine ve arzusuna teslim oluşundaki şiddeti bir başkasıyla paylaşabilmesi hayata çok değişik ve unutulmaz hazlar katar.
Kadınların bir yandan kendi vücutlarına böylesine düşkün olurken bir yandan da o vücudu böylesine küçümsemeleri, kendi vücutlarını kendilerine rakip görmeleri, heyecanı ve şehveti "duygular" dünyasının dışına atıp bu iki duygunun yalnızca yatakta yaşanabileceğini düşünmeleri, tensel arzunun ilk düğme açılmadan önce ortada görünmesini "ucuz" bulmaları, çok eğelenceli bir oyunun iki tarafından biri, üstelik de yönetimi elinde tutanı olduklarına inanamamaları, sevişmenin bir kurallar zincirinin ucuna asıldığını sanmaları insanların hayatından epeyce bir şeyler eksiltiyor.
Anları yaşayamıyor insanlar.
Saatleri, günleri, haftaları istemeleri anların çılgın pırıltısını söndürüyor.
Hayatı inci dizer gibi anları birbirine ekleyerek yaşamak da var halbuki.
Bir gün insanlar anların yakıcı varlığını keşfedecek.
Yasakların, korkuların, kuralların arkasına saklaaanan, en cesurlar tarafından bile ancak günlerden oluşan maşalarla tutulmaya çalışan, uzun zamanlar "soylu" bulunurken hep "ucuzlukla" suçlanan, başına ve sonuna hep bildik bir şeyler eklenen, ateşi söndürüp şiddeti azaltılan anlar; bir vakit gelecek bağımsızlığını ilan edecek, bütün asiliği ile ortaya çıkıp gizli esaretlerin bildik haritalarını yırtacak.
Kadınlar arzularından ve vücudlarından korkmayacaklar.
Uzun zamanların esir aldığı kadınlar anlarla özgürleşecek.
Ve onların özgürlüğü hayatın özgürlüğü olacak.
Ahmet ALTAN

0 yorum  

Sevgi

Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler. Tek yaşam
şansı beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük oğlan aynı
hastalıktan mucizevi şekilde kurtulmuş ve kanında o hastalığın mikroplarını
yok eden bağışıklık oluşmuştu.
Doktor durumu beş yaşındaki oğlana anlattı ve ablasına kan verip
vermeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir an duraksadı. Sonra derin bir nefes
aldı ve "Eğer kurtulacaksa, veririm kanımı" dedi.

Kan nakli yapılırken, ablasının gözlerinin içine bakıyor ve gülümsüyordu.
Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye başlamıştı, ama küçük çocuğun yüzü de
giderek soluyordu. Gülümsemesi de yok oldu. Titreyen bir sesle doktora
sordu:
"Hemen mi ölecegim?.."
Küçük, doktoru yanlış anlamış, ablasına vücundaki bütün kanı verip,
öleceğini sanmıştı.

Dr. Sertaç ÇELIKEL
Avcilar Hayat Hastanesi

0 yorum  

TAHRİF VE TAHRİP EDİLİYOR HAYATLARIMIZ

TAHRİF VE TAHRİP EDİLİYOR HAYATLARIMIZ-8
Mahmut AYAZ
"İnsanlar balık gibidir; balık sudan çıkınca,
insan insanlığından çıkınca ölür."
Yugoslav Atasözü

Her şey kendisine yabancılaşıyor Arkadaşım! Yüreğimiz bedenimize, bedenimiz kalabalıklara, kalabalıklar doğaya yabancılaşıyor. Yüreklerimiz aşka yabancılaşıyor. Aşklarımızın diğer adı düşlerimizdi; ikisini de iğdiş ettiler! Yüreklerde barınan artık aşk değil, yanılsamadır! Yürekler artik birer uzaktan kumanda aleti. İlişkiler artık rahatlıkla zappinglenebiliyor. Alçalan ve yükselen değerlere göre her şey kategorize edilerek, in ve out olarak yaşanıyor. Oysa aşklar kategorize edilemez, zappinglenemez ve yatak ilişkisine indirgenemez.

Bulvarlarda ve barlarda alkol ve parfüm kokusuyla yaşanan ve ardında hep bir eksiklik, boşluk ve burukluk bırakan aşk değil, şehevi duygular üzerinde yükselen doyurulmamış, kuru, yavan, salt bir cinselliktir. Kimsenin maskesini indirmediği ve herkesin birbirine yalan söylediği bir ortamda, gerçek aşka yer yoktur Arkadaşım. Rousseau, "gerçek aşk bağlılıkların en temizidir" demiş. İnsanların birbirine ve en başta kendisine ihanet ettiği bir ortamda gerçek aşka ne denli yer vardır Arkadaşım? Devletin ve toplumun onayıyla imzalanmış evliliklerin çift kişilik yataklarında aşk mı, utançla büyütülen yalanlar mı baş koyarlar yastığa?

Tescil edilmiş zorunluluğun, çağımızdaki adı aşk oluyor! Aşk olsun size!

Oysa aşk bir zorunluluk değil, gönüllülüktür. Gönüllü birliktelik, zorunlu birlikteliğe dönüştüğü anda, aşk da, sevgi de, saygı da, incelik ve içtenlik de biter.

Dürüstlüğün, paylaşmanın, özverinin, güvenin, inceliğin ve içtenliğin adıdır aşk. Siz isterseniz buna sevgi de diyebilirsiniz. Sevmek ki, "birçok şeyi" değil, her şeyi göze almaktır! İnsanların küçük şeyleri bile göze alamadığı bir ortamda sevgi de, aşk da aynı kapıya çıkmak zorundadır. Yeter ki, kimse özlemlerini gözbebeklerine gömmesin. Yeter ki, kimse korkunç yalnızlığıyla yüreğini kanatmasın / karartmasın. Çünkü aşk ve sevgi varsa, hayat güzelleşir ve çekilir / yaşanır. Dürüstlüğün, paylaşmanın, özverinin, güvenin, inceliğin ve içtenliğin adıdır aşk.


Aşk, gönüllü ve onurlu yaşamaktır Arkadaşım!

* * *

Bahar yavaş yavaş doğaya inip, ortalığı şöyle bir kolaçan ederek apartopar, telaşla ve ansızın kaçarken, yaz apansız bastırdı. Yazla birlikte, etinden budundan başka sergileyeceği hiçbir şeyi olmayan bu zavallı kent de, tüm şehevi duygularıyla dişiliğini soyundu. Bulvarlar, barlar, kafeteryalar, pastaneler, fast food’lar, Mc Donalds’lar, hattâ kültür merkezleri bile cinsel açlıkla yanıp tutuşan, daha doğrusu kuduran bedenlerin apışaralarından akan sıvılarla, ter, parfüm ve alkol kokularıyla karışık bir şehvet kokuyor.


Bu kentte rahimlere acı bir çığlık gibi düşen, talihsiz ve tarihsiz / kimsesiz çocuklardır.


Her gün içimizde bir çocuk öldürmüyor muyuz Arkadaşım? Her gün insanlığımızı öldürmüyor muyuz?

* * *

Suskunluktur kanayan! Suskunluğun duvarlarına çarpan kimsesiz bir çığlıktır kanayan. Ayrıntılarda aldanışımdır kanayan.


Bayat bir hayatla giriştiğim düelloda yenildim. Bütün hüzünleri gözlerime gömerek bu bayat hayattan çekiliyorum; ardımda kanayan kuşları ve çocukları kimsesiz bırakarak. Bayat bir hayata güzellikler yakışmaz. Bayat bir hayatta güzellikler yaşamaz. Çocukları ve kuşları, yani aşkları öldürüyorlar Arkadaşım!

Çocukların ve kuşların çekilen fotoğraflarında sesleri çıkmaz. İnsanlar fotoğraflardaki sessizliğe bakarlar da anlamazlar. Fotoğrafların arkasına da bakmazlar. Oysa çocukların ve kuşların çığlık gibi sesleri fotoğrafların arkasındadır Arkadaşım!


" Bir dolu kuş içinde küçük kuşumu yitirdim."

En çok çocuklar bilir aşkları, en çok küçük kuşlar hak eder aşkları ama en çok bildikleri ve hak ettikleri aşkları yaşayamazlar. Yaşayamazlar ve gider yalnızlıklara ya da yanılgılara yaslanırlar, hatta yaslanmaktan da öte, sığınırlar. Oysa sığındıkları, yıkık dökük duvarlardan ibaret bir virane, korkunç bir yanılsamadır.

Herkesin kendisini birer özerk ve demokratik cumhuriyet ilan edişinin altında korkunç bir yanılsama, yani mecburiyet vardır. Özerk ve demokratik cumhuriyetlerin cilaları kazındığında, mecburiyet çıkar ortaya. Mecburiyet ki, zavallı ve kirli bir utançtır; özerk ve demokratik mecburiyetlerde gerçek aşklara yer yoktur. Mecburiyet cumhuriyetine, sevdaya gecikenler ve sevdayı kaçıranlar iltica eder ve iğdiş edilmiş aşklar yaşarlar.


Suskunluktur kanayan! Suskunluğun duvarlarına çarpan kimsesiz bir çığlıktır kanayan. Ayrıntılarda aldanışımdır kanayan.


" Kuşlar/Artık uçmayacaklarsa ölmeleri daha iyi."

Nitekim kuşlar ölüyorlar teker teker. Her kuş öldükçe, içimde bir çocuk ölüyor. Oysa biliyorum; bütün kuşlar ölümlüdür. Fakat kalbim anlamıyor bunu. Kalbim hiçbir ölümü anlamıyor Arkadaşım.

Bu rezil hayat yüreğimi yaralıyor durmadan. Oysa yaşamın güzel yanları da var ama solgun, ama cılız, ama sessiz ve yaralı. İnsanlar ne kadar çabuk, dünya ne kadar hızlı kirleniyor! Sevginin sesi soluğu kesiliyor; boğuluyor hızla kirlenen yüreklerde. Sevgi siliniyor yüreklerden. Kanayan yüreklerdir, büyüyen yalnızlıklarda....


* * *

Aşk neye benziyor, biliyor musun Arkadaşım? Durmadan örselenen ve kimsesiz bir çocuğa... Elinden oyuncakları alınmış, oyuncaksız kalmış bir çocuğun hıçkırıklarına karışan gözyaşlarına... Yaprakları hızla dökülen ve dalları içten içe kuruyan yalnız bir ağaca, bir cezaevi fotografına, bir genelev kadınının çığlık gibi gülüşüne, kanatları kırılmış ve yağmurdan sırılsıklam olmuş, uzaklara uçamayan bir kuşun yüreğine gömdüğü acıya, yaralı ve yorgun bir karanfile, bir gözü sevinç, bir gözü hüzün bakan umarsızca susan bir çocuk yüzüne, frijit tenlerin ölü vücutlarla, suskun sözcüklerle, gizli bir utançla ve sahte bir şehvetle sevişmesine, acılarla gölgelenen yaralı bir şiir gibi eksik ve yanlış aşklara sürgün kılınmış genç ömürlere, yakılan şairlerin gözlerindeki tuhaf hüzünlere, kapkara bir umutsuzluğun burgacında sesini yüzyıllara yaymaya çalışan bir umut çığlığına, hoyrat ve kirli bir kalabalığın karanlık ve çirkin suretinde çaresizliğe, suskunluğa, ıssızlığa gömülmüş cılız bir fener gibi onura... Evet, onura benziyor Arkadaşım! Aşk, yargısız infazlara, faili meçhullere, sürgünlere, işkencelere, katliamlara uğratılan çığlık gibi bir onura benziyor. Şahlardan ve atlardan sonra, artık aşkları da vuruyorlar Arkadaşım. Yaralı ama onurlu aşklara Aşk olsun!


* * *

Ben bu yüreğe aşkı hep yasakladım Arkadaşım. Aşkların her geçen gün daha da artarak, neredeyse topluca ve onursuzca, çığlık çığlığa intihar ettiği bir ortamda, bu yürek böylesi aşkları hak edemez. Aşk, aslında onursuzca bir intihardır artık! Aşk, artık yürekleri arkadan sinsice ve gizlice hançerleyen bir Brütüs'tür. Aşk artık büyük bir yanılgıdır; aşk artık korkunç bir ihanettir. Artık her aşık müstakbel bir Sezar, her maşuk da müstakbel bir Brütüs'tür. Ben bu yüreğe Sezar'ın tahtını hep yasakladım.


Aşk artık bitti, Arkadaşım!

* * *

Her şey sanki sürekli beni sınayan, bende tekerrür eden bir şaka. Ama neden hep ben kırılıyorum ki? Su yolunda kırılan bir su testisiyim sanki. Ama hep ben kırılıyorum. Kırılmaktan da öte, paramparça oluyorum. Parçalarımı toplayıp yapıştırmak, kendimi onarmak epey zamanımı alıyor ve oldukça da pahalıya patlıyor bana. Ancak, bir süre sonra yine su yolunda kırılacak bir su testisi oluyorum. Ve bir kez daha ve her kez daha kırılıyorum. Bu kısırdöngüsel şaka, beynimi kanatan bir kötü masal. Artık kötü masallar dinlemek istemiyorum. Artık çocuk değilim.

Çocukken kötü masallarda yüreğim kanardı... Şimdiyse çocukluğum kanıyor!

0 yorum  

Vazgeçilmeyen

Ne garip. Uzaklaştığı kapının ardında, yaşamının en acı anlarını bırakmıştı ve binlerce hücum edeceğine kafasına, beyninde dün söylenmiş bir tümce çınlıyordu: "Saçlarına dokunma lütfen!" Önceleri, aşklarının canım cicim aylarında, daha zarif itiraz ederdi, saçlarının okşanmasından hoşlamayan beyefendi. Beyefendi!...

Lame pabuçlarının yüksek topukları üstünde, resepsiyonun verildiği otelin çakıl taşı döşeli yolunda bata çıka, bilekleri bükülerek ilerlemeye çalışırken, gülmekle ağlamak arasında olduğunu duyumsuyor, ancak henüz hiçbir şey düşünemiyordu.

Sonunda Boğaz yoluna çıkıp, bir taksiye attı kendini. "Nereye abla?" Tereddüt etti. Elbette içki istiyordu canı. Bol içki. Böyle bir geceyi, alkolde boğmazsa nerede boğabilirdi ki? Ama yalnız. Ama tanıksız. Çaresiz eve gidecekti. "Cihangir'e..." dedi şöföre. Araba, yarış atı gibi kişniyerek havalandı. Derdini unuttu, taksiciye yöneltti dikkatini. Genç, yakışıklı, afili bir lümpendi. Fren gıcırtıylarıyla ilk virajları almaya başladıklarında: "Biraz daha yavaş kullanabilir misiniz?" Dedi sakin olmaya çalışan sesiyle. Delikkanlı şöförün direneceğini ummuştu. Hiç sesini çıkarmadı adam, araba yavaşladı. Rahatlayıp arkasına yaslandı kadın.

Beyefendi...

Üç yıl olmuştu, kaça göçe beraberlikleri başlayalı. Hayır, gizlememişti evli olduğunu. Zaten doğru dürüst ve yüzüne bakılır erkeklerin tümü evli değil miydi? Niye bu kadar erken evleniyordu ki bu salaklar? "Ya sen, 18 yaşında evlenmedin mi be kadın!" diye çınladı içinde, vicdanının bir türlü yalancılığa alıştıramadığı sesi. Evet ama o, hatasını anlayınca (bırakınca) ayrılmıştı. Oysa budala erkekler, nedense bir türlü boşanmaya karar veremiyorlardı. Beyefendi... Neler anlatmıştı neler, o beyefendi. Karısıyla sevişmiyorlardı artık. Hiç bir şey kalmamışlardı aralarında. Zaman aşımı, alışkanlık... Elbette ayrılmayı düşünmüştü. Ama işte çocuklar vardı. Onlardan kopmamak için... Fakat bu kez birnine, yani kendisine aşıktı, kararlıydı boşanmaya, biraz sabır gerekiyordu, biraz bekliyecekti. Beklerken saçları karıştırılmıyacaktı ama! Başlangıçta şaşırmıştı kadın. Yaşamına giren erkeklerin hepsi bayılırdı başlarını okşatmaya. Oysa bu, ödünç yataklarda ne zaman ellerini saçlarına atsa, "Yapma! Hoşlanmıyorum..." diyordu. "Demek bekaretiymiş..." diye geçirdi içinden kadın.

Bu, gece onlara rastlayacağını bilmiyordu. Adam da onun resepsiyona geleceğini. Üç yıldan beri ilk kez, karşılaşmışlardı. O, adam ve karısı. Kim tanıştırmıştı (ya da tanıştırdığını sanmıştı) anımsamıyordu, birdenbire burun buruna gelmişlerdi, neşeli bir grubun ortasında. Karısı hiç tahmin ettiği gibi değildi. Ufak tefek, gamzeli bir sarışın. Fıldır fıldır gözleri, muzip ve iyimser bir ışık saçıyor. 'Beyefendi'nin evdeki sakarlığını hicvediyordu, arkadaşlarına. Dinleyenler, kadının anlattıklarına gülüyorlardı katıla katıla. O hariç. Bir ara, aynı adamı paylaştıkları kadın, konuya nerden gelindiyse: "Ah, bir de," demişt, "Beyefendi saçları iyice karıştırılmadan uyuyamaz... bendeniz, o uyuyuncaya kadar başını okşamakla yükümlüyümdür!"

Göz göze gelmişlerdi aynı anda, adamla. Her şey anlaşılmış ve bitmişti.

Taksi, evin önünde durdu. Parayı titrek ellerle uzun uzun arayıp saydıktan sonra uzattı kadın. İndi. Merdivenlere doğru ilerledi. Taksi hala hareket etmemişti. Delikanlı şöförün bakışlarını üzerinde hissdiyordu. Ansızın döndü, eğildi cam çoktan inmişti. "Benimle gelmek ister misiniz?" dedi kadın.
AŞK HİKAYELERİ-Mine G. KIRIKKANAT

0 yorum  

Seni öyle seviyorum ki!..

15 yıl kadar önceydi.
Tommy'yi ilk o gün görmüştüm.
'İnancın Tarihi' dersimin öğrencilerinden biriydi.
Uzun saçlı, değişik bir gençti. Sınıfta benimle en çok tartışan öğrenci
oldu.Tanrı'ya kayıtsız şartsız inanmayı kabullenmiyordu..
Mezun olurken bana, imalı imalı "Günün birinde Tanrı'yı bulacağıma inanıyor
musun, hocam?" dedi.. "Hayır" dedim, yumuşakça.. "Yaa.." dedi..
"Oysa senin bu derste Tanrı'yı pazarladığını sanıyordum hocam.."
Kapıdan çıkıp gitmek üzereyken arkasından bağırdım:
"Tanrı'yı bulabileceğini düşünmüyorum. Ama o seni mutlak bulacak, bir gün,
eminim."Tommy omzunu silkip yürüdü. Mezuniyetten sonra izini kaymetmiştim ki,
acı haberi kendisi getirdi bana.. Ölümcül kansere yakalanmıştı.
Odama girdiğinde zayıflamış, çökmüştü. Kemoterapi, o uzun saçlarını
dökmüştü.Ama gözleri hala pırıl pırıldı. "Birkaç haftalık ömrüm kalmış hocam"
dedi.
"Sana bir tey sorabilir miyim?" dedim..
"Tabii" dedi..
"Ne öğrenmek istiyorsun?.."
"Sadece 24 yaşında olmak ve ölmekte olduğunu bilmek nasıl bir şey?.."
"Daha kötüsü olabilirdi.50 yaşında olmak, kafayı çekmek, kadınları becermek ve
müthiş paralar kazanmayı, yaşamak sanmak gibi.."
Sonra niye geldiğini anlattı..
"Okulun son günü sana Tanrı'yı bulup bulamayacağımı sormuş, 'Hayır' yanıtı
alınca şaşırmıştım.
Sonra 'Ama o seni bulur' dedin..
İşte bunu çok düşündüm.
Doktorlar ciğerimden parça alıp kötü huylu olduğunu söyleyince, Tanrı'yı
aramayı ciddiye aldım birden.
Habis ur diğer hayati organlarıma yayılmaya başlayınca sabahlara kadar
dualar etmeye başladım.
Hiçbir şey olmadı..
Bir sabah uyandığımda, ilahi bir mesaj alma yolundaki umutsuz çabalarımdan
vazgeçiverdim, aniden.
Ömrümün geri kalan vaktini, Tanrı, ölümden sonra hayat falan gibi şeylerle
geçirmeyecektim.
Daha önemli şeyler yapma kararı aldım.
O zaman gene seni düşündüm.. 'En büyük mutsuzluk sevgisiz bir hayat
sürmektir.
Bundan daha kötüsü de bu dünyadan, sevdiklerine 'Seni seviyorum' diyemeden
gitmektir' demiştin.
Son günlerimi bu eksiği gidermekle harcayacaktım işte..
En zorundan başladım.
Babamdan.." Oğlu yanına geldiğinde babası gazete okuyormuş.. "Baba seninle
konuşmam lazım" demiş, Tommy.. "Pekikonuş oğlum.." "Yani çok önemli bir
tey.." Babası gazeteyi 10 santim indirmiş o zaman aşağı.. "Neymit o
bakalım?.." "Baba, seni seviyorum.
Bunu bilmeni istedim.." Tommy gülümsedi, arkasını anlatırken..
Babasının elinden yere düşmüş gazete.. Hayatında hiç yapmadığı iki şeyi
yapmış..
Tommy'ye sarılmış ve ağlamış. Sabaha kadar konuşmuşlar..
Babası ertesi sabah işe gitmek zorunda olduğu halde.. "Annem ve kardetimle
daha kolay oldu" diye devam etti Tommy..
"Onlar da bana sarılıp ağladılar.
Yıllardır bana söylemedikleri, söyleyemedikleri şeyleri anlattılar..
Bütün bunları yapmak için bu kadar geç kalmış olmama üzüldüm sadece..
Ölümüm gölgesi üzerime düşünce kalbimi açıyordum, bana aslında çok daha
yakın olması gereken insanlara.." Nefes aldı Tommy.. "Bir gün baktım..
Tanrı orada hemen yanıbaşında duruyor.
Ona yalvardığım zaman bana gelmemişti. Onun kendi programı vardı. Kendi
bildiği gibi yapıyordu..
Gerçek olan şu ki, haklıydın.. Ben onu aramaktan vazgeçtiğim halde, gelmis
beni bulmuştu.
""Tommy" dedim, "Sandığından çok önemli şeyler söylüyorsun, tüm insanlığa..
Sen Tanrı'yı bulmanın en emin yolunu anlatıyorsun. Onu sadece kendine
ayırmak, sadece ihtiyaç duyunca aramak işe yaramaz..
Ama hayatını sevgiye açarsan o gelir seni bulur..
Bunu anlatıyorsun farkında mısın?." Devam ettim..
"Tommy bana bir iyilik yapar mısın?..
Bunları gelip sınıfımda da anlatabilir misin?.." Bir gün tespit ettik.
Ama Tommy gelemedi o gün.
Ölümle hayatı sona ermemişti tabii.
Şekil değiştirmişti.
Büyük bir adım atmıştı sadece..
İnanmaktan, görmeye geçmitti.
Ölümünden önce son bir defa konutmuttuk.
"Söz verdiğim derse gelemeyeceğim.
Çok halsiz ve bitkinim hocam" demişti.
"Anlıyorum Tommy!.." "Benim yerime onlara sen anlatır mısın hocam?..
Sen anlatır mısın?..
Herkese, bütün dünyaya benim için anlatır mısın?.." "Anlatırım Tommy"
dedim..
"Anlatırım, merak etme!.."
* * * İnsanlara "Seni seviyorum" demek için, ölümü beklemenize gerek yok..
Simdi, hemen şimdi başlayabilirsiniz..
Başlayın ki, hayatınız güzelleşsin, zenginleşsin..
Hem.. Şimdi başlamazsanız, belki de hiç söyleme şansınız olmayabilir..
Ben başladım bile..

"Seni öyle seviyorum ki!.."

7 yorum  

Kimi Sevsem Ben...

Atilla İlhan son şiir kitabında "Kimi sevsem sensin" diyor:

"Kimi sevsem sensin / senden ibret / Hepsini senin adınla çağırıyorum /"

"Kimi sevsem sensin / hayret / inmisin cin misin anlamıyorum"

Elbette Atilla İlhan gibi bir aşk gurusunun onca bilgeliğiyle anlamadığını ben anlayacak değilim; lakin hissettiğim odur ki, her sevdiğinde bir unutulmazdan izler yakalayanlar ola ki, "o"nda aslen kendilerini bulmuşlardır ve filhakika her yeni sevda masalında assıl arayıp durdukları kahraman da o unutulmazdan ziyade kendileridir.

Binaynaleyh, malum mısrayı, "Kimi sevsem, ben" diye yazmak ziyadesiyle mümkündür.

Mısrayı virgüsüz ve sonunda soru işaretiyle okursak "Kimi sevsem, ben" diye düşünür adem oğlu...

Sorduğu soru kendisidir aslında; o yüzden sonunda bulduğu cevap da kendine benzer.

Sevdiğini kendi gibilerden seçer.

O yüzden sevdalılarımızın herbiririnde bizden izler vardır.

"Kimi sevsek", onda ruhumuzun farklı bir rengi yansır.

Yavuklular albümümüz, pembeleşen, yeşeren, sararan, kanayan, katranlaşan aşklarımızdan bir ebemkuşağıdır.

İster "kırbaç dili tutam tutam alevlenen" bir şehvet rüzgarı olsun, ister "bırakılınca korkudan gözleri sislenen" bir şevkat limanı...

Her biri biziz; cümleten bileşkemiz...

* * *

İnanmazsanız ispatlamama izin verin.

İki ayrı kağıda 10 isim yazıp, Türkiyr'yi hiç bilmeyen birine götürün.

İlk kağıda Süleyman, Bülent, Tansu, Mesut, Necmettin isimleri olsun; öbür kağıda Rahşan, Özer, Nazmiye, Nermin Berna...

Sonra bu isimlerin özelliklerini anlatın ona...

Ve bunları eşleştirmelerini isteyin...

5'te 5 tutturduklarını göreceksiniz.

Daha basitini yapın:

Onlara iki ayrı Semra anlatın; hangisinin Turgut Özal'a hangisinin Ahmet Necdet Sezer'e yakıştıklarını sorun.

Yine doğrusunu bileceklerdir.

Öyledir: her aşkta kendini aradığından, her sevdada bir benzerini bulur insan...

Yoko Ono'da John Lennon'dan, Eva Braun'da Hitler'den, Havva'da Adem'den izler vardır.

Latife'nin bir yanı Mustafa Kemal'dir. Mevhibe'nin bir yanı İsmet...

* * *

Ama sonunda kendinden de sıkılır insan elbet...

Gün gelir, terk edebilir en sevdiklerini bile...

Bir tek yalnızlığımız, ömür boyu yalnız bırakmaz bizi...

O yüzden bence aşk, tek kişiliktir.

Can Dündar

0 yorum  

Bugünü Yaşayın...

Ölü Ozanlar Derneği adlı filmde Robin Williams, John Keating adında cesur bir öğretmen rolüyle göz doldurmuştu. Bu ustaca işlenmiş filmde Keating, katı bir disiplin söz konusu olduğu yatılı okulda bir grup farkındalığı düşük öğrenciyi hayatlarını farklı kılabilmekleri konusunda etkilemeye başlar.

Bu genç adamların Keating'in de üzerinde durduğu gibi hayalleri ve amaçları vardı. Otomatik olarak anne ve babalşarının onlar için uygun buldukları hayatları yaşamaktadırlar. Doktor, avukat ve bankacı olmayı planlamaktadırlar, çünkü anne ve babaları öyle istemektedirler. Bu genç adamlar yüreklerinden gelen sese hiç kulaak vermemişlerdir.

Flimin başında BAy Keating çocukalrı okul lobisine indirir. Onalrı okulun ilk mezunlarının resimlerinin asılı lobide bir tur attırır. Keating çocuklara, "Şu resimlere bakın gençler. Bu adamların da gözlerinde aynı pırıltı var. Dünyada fırtına estirmek ve hayatlarında muhteşemi yakalamak istemişlerdi. Bu tam yetmiş yıl önceydi. Şimdi hepsi toprağın altında papatyaları açmayı zorluyorlar. Kaç tanesi hayallerini gerçekleştirmiş olabilir? Amaçlarına ulaşabildilermi?" Daha sonra Bay Keating arkasına yaslanır ve mırıldanmaya başlar, "Bugünü yaşayın."

Önceleri öğrenciler bu tuhaf öğretmenle ne paylaşacaklarını bilemezler. Oysa sonradan söylediklerinin önemini özümsemeye başlarlar. Artık onlara yeni bir vizyon kazandıran, özlerine dönmelerine yardımcı olan Bay Keating'e saygı duymaktadırlar.

Flimdeki karekterlerden biri, Knox Overstreet oldukça çekici bir kıza tutuur. Tek sorun kızın ünlü bir sporcunun kız arkadaşı olmasıdır. Knox bu sevimli kızın etkisi altındadır, ona yaklaşacak cesareti yoktur. Fakat Bay Keating'in verrdiği öğütü hatırlar: "Bugünü yaşayın!" Knox sadece hayal kurmakla kalmamanın farkındadır. eğer bu kızı seviyorsa birşeyler yapması gerekmektedir. Ve de yapar. Kıza tüm cesaretini toplayarak şairane bir tavırla duygularını itiraf eder. Kız onu reddeder, Kızın erkek arkadaşı burnuna yumruk atar: kısacası utanç verici bir takım olaylar yaşanır. Knox yinede bu hayellerinden fazgeçmeye nihetli değildir, kalbinin sesini peşinden gitmeye kararlıdır. Sonunda kız onun sevgisinin yüceliğini fark eder ve kalbinin kapılarını Knox'a aralar. Knox yakışıklı ve ünlü olmamasına rağmen kızı sevgisinin ve samimiyetinin güçüyle kazanmıştır. yaşamını sıradan olmaktan kurtarıp olağanüstü bir hale okmuştur.

Ben de günü yakalam şansını yakalayabilenlerdendim. Evcil hayvanlar satan bir mağazada çok tatlı bir kızla tanışmıştım. Benden gençti ve oldukça farklı bir yaşam tarzı vardı. Konuşacak çok fazla konumuz yoktu, fakat bunların hiçbirinin önemi yoktu. Onunla olmaktan zevk alıyordum. onun varlığı içimi ısıtıyordu. Onun da benimle olmaktan hoşlandığını düşünüyordum.

Yaş gününün yaklaştığını öğrenince yemeğe çıkmaya karar verdim. Tam onu aramak üzereyken, yapamadım; yarım saat boyunca telefona baktım. Sonra numaraları tuşladım, ama telefonu daha çalmadan kapattım. Kendimi lise öğrencileri gibi hissediyordum. Kabul edilme heyecanı ve reddedilme korkusu arasında gidip geliyordum. İçimden bir ses onun beni istemiyeceğini söylüyordu. Diğer taraftan, onunla olabilmek, bu korku dolu duygulara bir son verebilmek için için çok hevesliydim. Sonunda kendimde ona teklifte bulunma cesaretini bulabildim. Bana teşekkür etti ve başka planları olduğunu söyledi.

Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Aramamamı söyleyen ses bu kez de daha fazla utanmamam için vazgeçmemi söylüyordu. Ama ben bu kez olayın üstüne gitmeye kararlıydım. İçimde yüzeye çıkmayı bekleyen duygular vardı. Bu kadına bir şeyler hissediyordum ve bunları itiraf etmeliydim.

Bir alışveriş merkezine gittim ve ona güzel bir yaş günü kartı aldım, içine de güzel şairane bir not yazdım. daha sonra çalıştığı evcil hayvan satılan mağzaya gittim. Kapıya yaklaştığımda aynı ses beni uyardı: "Eğer seni istemezse ne olacak? reddederse ne olacak?" Çaresizlik hissiyle kartı gömleğimin içine sakladım. Kartı bana ilgi gösterirse vermeye karar verdim. Bana ilgisiz kalırsa, kartı evrmiyecektim. Böylece kendimi riske atmamış, utanma ve reddedilme duygularından uzak kalmış olacaktım.

Biraz konuştuk, ondan doğru dürüst bir sinyal alamadım. Kendimi kötü hissetiğimden mağzadan çıkmaya karar verdim.

Kapıya yaklaşınca içimden başka bir ses yükseldi. Fısıltıyordu, Bay Keating'in sesi gibi. "Knox Overtreet'i hatırla... Bugünü yaşa!" Yüreğimden geçenleri ifade etmiş ve duygusaal çıplaklıkla yüzleşmiştim. Ben vizyonumu yaşayamazken diğer insanların yaşamalarını nasıl bekleyebilirdim? Öte yandan en kötü ihtimale ne olabirdi? Her kadın hoş bir doğum günü kartı almaktan hoşlanırdı. Günü yaşamaya karar verdim. Bu kararı aldığım anda damarlarımda cesaret gezindiğini fark ettim.

Kartı çıkardım, ona doğru yürüdüm ve kartı ona uzattım. Kartı ona verdiğim anda inanılmaz bir canlılık ve heyecan, yanı sıra bir korku hissettim. Ama başarmıştım.

Ne oldu biliyormusunuz? Pek etkilenmiş gibi görünmedi. "Teşekkürler" dedi ve kartı açmadan bir köşeye koydu. O anda kalbim duracaktı. Hayal kırıklığına uğradım, reddedildiğimi hissettim. Hiç tepki almmak o anda reddedilmekten kötüydü.

Kibarca "Hoşcakal" dedim ve mağzadan cıktım. Sonra şaşırtıcı bir şey oldu. Kendimi aşırı keyifli hissediyordum. Tatmin duygusu bütün vücudumu sarmıştı. Kalbimi aşmıştım. Bu harika bir duyguydu! Korkumu aşmmıştım. Belki biraz ezile büzüle yapmıştım, ama olsun yapmıştım. Hiçbir garanti istemeden duygularımı ilan etmiştim. Karşılığında bir şey alma korkusuyla geri çekilmemiştim. Duygularımı belli bir tepkiye göre açmamıştım.

Keyfim iyice artmıştı. Kendimle uzun zamandır olmadığı kadar barış içindeydim. Bu deneyimin bir nedeni olduğunu anlamıştım: Karşılığında hiöç beklentiye girmeden yüreğimi açmayı ve sevgi vermeyi öğrenmem gerekiyordu. Bu deneyimin yaşanma nedeni o kızla bir ilişki olması gerktiği değildi. Benim kendimle ilişkimi derinleştirmeme yaramıştı. Ben bunu başarmıştım. Bay keating görse benimle gurur duyardı. Ama en önemlisi ben kendimle gurur duyuyordum

O kızı o günden sonra fazla görmedim, ama bu deneyim hayatımı değiştirmişti. Bu deneyim, ilişkilerin, belkide tüm dünya işlerinin gerektirdiği dinamiği görmemi sağlamıştı: Sevginizi bir köşeye koyabilmelisiniz.

Sevgi almadığımızda incildiğimize inanırız. Oysa bizi incilten bu değildir. Acımız sevgi veremediğimizde ortaya cıkar. Biz, sevmek için doğmuşuz. Hatta kutssal birer sevgi makinası olduğumuzu bile söyleye biliriz. Özellikle sevgi verdiğimizde daha fonksiyonel oluruz. Dünya bize özümüzün bağımsızlığını ilan edilebilmesi için başkaları tarafından sevilmemiz gerektiği konusunda baskı yapmaktadır. Fakat bu ters düşüncce tarzı çok fazla sorun yaşamamıza neden olmuştur. Doğru aolan özümüzün başkalarını severek bağımsızlık kazandığıdır. Gelen değil, giden önemlidir.

Alan COHEN

0 yorum  

Paylaşmak

Paylaşmak;


Herkesi, her şeyi sorgularken kendimizi de sorgulamayı unutmazsak
sorgulamamızın doğruluğu nedeniyle dünyayı değiştirme istemimizin
daha sağlıklı, daha hızlı yaşama geçeceğine inanıyorum.
Böylece bu dünya ne kadar çirkin, üstelik kötülükler de devam ediyor
diye hayıflanıp durmaktan bir nebze olsun vazgeçer olabiliriz.
Paylaşım, güzellik, iyilik ve en önemlisi insan hakkı adına neler
düşündüğümüzü çok iyi bir dille anlatıyoruz . İş bunları yaşama
geçirmeğe kalıyor. Birlikte , paylaşarak. Söylemselliği
eylemsellikle tamamlarsak daha güzel bir şekilde rahatlarız. Bunun
için de güzel söylemlerin yaşantımızda bir eylem bulması gerekiyor.
Yaşamın en güzel tadı olan güvene bu şekilde varabiliriz. Yoksa iki
yüzlülük içinde eriyip gider ve güzel olan amaçlara erişemeyiz. O
zaman gerici, aldatıcı dediğimiz bireylerden farkımız kalmaz. En
önemlisi de insan haklarından bahsediyor ve bunun savaşımını veriyor
isek bu salt kendi haklarımız olmamalı. Unutmamalıyız ki bizim
hakkımızın bittiği yerde başkalarının hakkı başlar. Yani kendimizin
var olması başkalarının yok olması üzerine kurulmamalıdır.
Hükmetmek doğaya ama ondan da öteye insana.. Böylece var olma savaşı
vermek.. Ama hükmetmek adına elde edilen koltuklara da yüreğimizi
düşürmeden yapmalıyız tüm bunları. Yoksa bize, "belki bir gün dönerde
kanlar içinde çırpınan yüreğini görür" demek kalır ne yazık ki. Fakat
şurası da bir gerçek ki bazılarının koltuğu yoktur kendisi vardır.
Bazılarının da koltuğu vardır kendileri yoktur.
Var olmak, görmek, duymak yürekle olur. İşte bütün mesele burada
yatıyor.
Belki etiksiz olmayabiliriz. Ama susarak yada etiksizleri bir
şekilde destekleyerek de aynı kapıya çıkabiliriz. O halde hoşgörünün
bedelini aslında hoş görülüp kullanılanlar çok ağır ödüyorlar. Bir
bunun farkına varabilseler. İnsanlar bir kendine dönebilse. E.
Zola'nın dediği gibi herkes kendi evinin önünü temizlerse tüm kent
temiz olur.
Çalışmanız, sorumluluk sahibi olmanız, dürüstlüğünüz işe yaramıyor
salt ben varımı size dayatanların karşısında. Ama insana saygı
duymanın söylemi de devam ediyor edecektir de. Bu ikilemde tüm
duyarlılığınıza karşın onurunuzdan taviz vermediğiniz sürece
yalnızlık paylaşılmanızı yaşayacaksınız. Ne zamana kadar ve insan
hakkı kimin için?
Birde madalyonun diğer yüzüne bakalım. Gerçekten özüyle sözü bir
olanlara. Koltuğunu salt kendini doyurmak adına değil herkese
yardımcı olmak için kullananlara, yönettiklerinin isteklerini yerine
getirmek adına yönetenlere. Güzellikleri, iyilikleri paylaşanlara.
Dünya, bu insan hakkı için güzel işte . Böyle güzel, paylaşımcı,
insan hakkına gerçekten saygı duyan iyilerle yeşerir her şey. O zaman
güneşin sıcaklığını duyumsarsınız, yeşilin rahatlık duygusunu
yaşarsınız, suyun ferahlık veren sesini duyarsınız. Yaşam anlam
kazanır işte o zaman.
Hep birlikte, paylaşarak.

(Yazinin Sahibi Tulay Cellek)

0 yorum