Özlediğimde bir ses duydun mu?

Zaman nasıl da ilerliyor kendi bildik rotasında değil mi? Bir gün daha sensiz bitti;

Artık gözlerimden gözlerimden utanıyorsam bu yüzdendir.

/Gece. Yine kendime kaldığım binlerce geceden bir gece. Ve sağır duvarlarda senin dalga dalga hayalin, gülümsemeleri karanlıklarda yitip giden. Bütün aynalar kendiliğinden kırılmış; yalnızca sağır duvarlarda senin dalga dalga halin./

Kimbilir kaçıncı kez sana seni ve kendinmi yazıyorum.

Adına umut dediğimiz aldanışlar tortusu bazan yitse de sevenler, gizli bir umudu yine de taşırlarmış; yaşamı bıraktıkları yerden yeniden omuzlayıp varolurlarmış; bugün bunu keşfettim. Kendimi keşfettim sonunda.

Artık farkına vardığın gibi, içimdeki yaşanmazlıkları gizliyerek yardımcı oluyordum sana. "Canım feda olsun!" dediğim insandan ne esirgeyebilirdim ki?

Aşk, anlamlı paylaşımlar ve büyük dostluklar üzerine kurulunca, yaşamboyu süren güzellikler üretiyor. Bunun birçok örneği vardır.

Sen olmasan da ben senin için varım; beklemekse, elimden ne gelir?

Günler böyle geçiyor. Bütün bedenim darmadağın yerlere serpiliyor; toparlayamıyorum. Sensizlik iyice vuruyor bana.

/Bir ses beklemek senden. Soluk beklemek. Suskunluğun en acımasız olduğu zamanlardayım. Hiç bu kadar uzun susmadın sevdiğim. Hiç bu kadar uzun gitmedin bilmediğim yerlere, gözlerimi götürmeden yanında./

(Mektubunu aldığım gün, senin telefonunla uyandım. Beni çok sevindiren o mektup için sana minnettar oldum. İçimdeki çocuğu sevindiren süprizlerini nasıl özlemişim.

Dışarı çıkacatım. Uykusuz olduğum için kanepeye uzanmıştım. Uyumuşum. Düşümde seni gördüm. Bize gelmişsin; bizde kalmışsın.

Sabah olunca, seni uykudan ben uyandırıyorum. kollarından tutarak sevgiyle kaldırıyorum seni yataktan. Sonra salona geçiyoruz. Yüzüme, sana herzaman çok yakışan sevecenliğinle bakıyorsun. Aşkla bakıyorsun. Çok güzelsin. Sımsıkı sarılıyorsun bana.

Bu düş, sonrasızlığıyla tek kişilikti ve tek kişilik düşler çabuk biterdi; bitti.)

/Sevmek, sonrasız bir eylem olabilir miydi sencce? Aykırı bir yaşamsa aşk, ben her bedele razıydım, anla bunu. Senin uzaklıkların benim yakınlıklarım olmuşsa ne gelir elden?

Yaşamın en büyük çelişkilerinin pençesinde gelişen bir aşkta sevinçler aramak varmış, nereden bilirdim? Seni aramak varmış zamanın bir yerinde öyle çaresiz./

(O sözü dudaklarından duymadan yüzüm güler mi benim? "Gülmelisiniz." demekle adı konmamış bir haksızlık yapmıyor musunuz bana?

Mektubunda, "Dünyanın bütün güzelliklerine yakışan insan." diye yazmışsın. Bu güzelliklerin masal sahnelerinden yaşamın sahnesine taşınacağına nasıl inanırım sensiz olunca?

"Aşkı bu kadar yalın benimseyen bir insan sevdiği için neler yapmazdı?" sözün çok anlamlı. sen aşkı biliyorsun. Yokluğunun kahrını gizleyip sana bütün içtenliğimle yardımcı olmak için çırpındığım da..."

/Kelebeklerin tül kanatlarına yazdığım sevinçlerimi paylaşırken, yaşanmazlıkları kendi payıma ayırıyorum./

(Bildin canım sevdiğim, bildin!

"Bana verdiğiniz mutluluğu yaşayabiliyordum. Fakat aylardır sizin yaşadıklarınızdan habersizdim. Bırakmıştınız kendinizi dertlerinizin içinde, beni düşünme, bana yönelme büyüklüğünü gösteriyordunuz." diye yazacak kadar beni anlıyorsun artık.

Seveceksen, ben buyum.

Yüzüme yansıyınca hayalin, avuçlarımla sıkıca kapatırdım yüzümü; kimseler götürmesin diye seni benden. Bu çocuk yanımı sevdin de sarılmadın sımsıkı. Saçlarımı avuçlarında dalgalandırıp yüzüme aşkın kendisi olup gülümsemedin. Sevmedin!

Düşünmeni istiyorum: Yüzyıl sonra şimdi yaşayan insanların büyük kısmı toprağa düşmüş olacak. Ömür bu kadar sınırlıyken, seninle varolmayı ne çok isterdim. Ya şimdi?)

/Bir ses beklemek senden. Soluk beklemek.
Sevdiğini söylemesen de olur.
Sevilen kahrı takdir buyurmuşsa, sevene düşen, çaresiz boyun eğmektir, söyledim sana.
İlk kez bu kadar çok üşüyorum. İlk kez bu kadar çok vuruyorum kendime./

Her yeni gün, yokluğunu farklı boyutlarıyla yaşatıyor bana.

Direniş türküleri besteliyorum, duymuyorsun. Hüzünlenmelerime hep içersin, yine de gelmiyorsun.

Yaşama aldanıyorum bazan. Bu, çok kısa sürüyor. Sonra, varlığının yokluğun kadar gerçek olduğunu farkediyorum. Ben bunu öyle çok yaşıyorum ki.

Kendimi biraz toparlayabildiğim zamanlarda, yine bildiğin insan oluyorum.

/Bir kır çiceğinin taç yaprağına "umut" yazıyorum.
Nice soğuk gecelerde direniyor da bir sözünle kırılır diye korkuyorum.../

Lütfen kırma beni. Öldür, bu can sana fedadır artık. Ama kırma. Umudun patlamalarla azalıp tükendiği o en ince çizgide yokluğuna bırakma beni.

Ben yalnızlığı sevdim, sensizliği değil.

Sonucunu bir an için bile düşünmeden aldığın umudu geri ver; ben sana bütün ömrümü adayacağım.

Yaşamdan bedelini son aşamasına kadar ödeyerek hakettiğim ne kadar alacağım varsa, hepsi senin olsun.

Sonrasızlıklarda seni aramak öyle zor ki.

/Gece. Yine kendime kaldığım binlerce geceden bir gece. ve ağır duvarlarda senin dalga dalga hayalin.
Bir ses beklemek senden. Soluk beklemek. Ağlamaktan başka seçeneğim yok bugün; yineldim sana. En çok senin için, en çok sen böyle istedin diyedir, yenildim sana.
Beklediğim sendin oysa. hani kendi sıcaklığınla gelecektin, nedenini kimseler bilmiyecekti./

Mutluluğunu bulana kadar paylaşımlarımız sürecek, sen istiyorsun diyedir. Sonra mektuplarımı yok edeceksin. Bu gerkli çünkü. Çok istediğim mutluluğuna ileride mektuplarımla engel olmayı kabul edemem.

İçinde bir anı canlandığında, belki bir yıldızın ışıltısında birlikte gülümseyeceğiz; geriye kalacak olan yalnızca bu! Önce sesimi unutacaksın, sonra bana ilişkin bildiğin herşeyi.

(Ben geceleri sevmezdim belki, hayalin olmasa. Gelmesen böyle kendiliğinden.

Anımsıyor musun? Bir gece ne çok konuşmuştuk seninle. Sen sürekli bir şeyler anlatıyordun; birlikte gülüyorduk. Ama benim bir artım vardı: Sen ne kadar tatlı olduğunun farkında bile değildin.

Gece, neden yalnızlıktır çoğu zaman? Birçok insan için böyledir. Benim içinse, hayalini en çok yaşadığım zaman dilimidir.

Her gece geliyorsun. Ben seni yaşamın armağanı oalrak karşılıyorum; sımsıkı sarılıyoruz. Gülümsüyorsun... Görülmemiş güzzellikte gülümsüyorsun.

Hiç gitmiyeceğine inanmaya başlıyorum. Sonra, bir ara yitiyorsun. Ve yine geliyorsun. İnanılmaz bir varlıksın.

Ne zaman düşünsem, sen. Hayal da olsan, sen...

Aslında bütün hayaller, "asıl" ne zaman anımsanırsa, hiç kırılmazlar, gelirler. Sen başkasın yine de. Bütün hayallerden güzelsin.

Her geldiğinde, kendisinin başlı-başına armağan olduğı yetmiyormuş gibi, umudu da armağan olarak getiriyor. Yazık! Giderken geri götürüyor nedense? Belki unutuyor. Umuda ne kadar gereksinim duyduğumu unutuyor...

Hiç düşündünmü sevdiğim? Hayaller neden hep giderler? Yalnızca hayal oldukları içinmi? Yoksa, yine gelmenin sevincini yaşatmak için mi? Nedeni ne olursa olsun, sen hep gel bana. Artık gitme, hiç gitme.

Biliyorum, hayaller hep gider. Yaşattığı tadımlık kavuşmaları, aşkın ağırlığını bırakıp üstümüzde, giderler... Ama sen gitmr. Sen gidersen özlem kalır geriye. Her defasında sensizlik vurulur boynuma. Birdenbire yokluğuna kalırım. Daha önce binlerce kez izlediğim bir film yine sahneye konur. Hiç şaşmadan aynı görüntüler yinelenir. O zamanlarda, yokluğun prangadır, taşıyamam.

Sen olmayınca yaşamak ne için? Ve beklemek... Seni getirmeyeceğine inansam da zamanın o müthiç anını beklemek... Olur mu dersin? Sever misin beni? Ancak o zaman çok güçlü bir canlı olacağımı biliyorsun. Şimdi, yokluğunla bedenimdeki bütün enerjiyi alıp götürüyorsun sanki. Yaşama ilişkin alışılmış işlerimi bile yapmakta zorlanıyorum.)

Tek gerçek için varım artık: Senin için./
Seni seviyorum.

Kenan KALECİKLİ
SEVGİLİYE-suya yazılan mektuplar

 

0 yorum: