Kırkıncı Oda (Ahmet Altan)

Ne kadarınız gerçek sizin ?

Kırk odalı şatonuzun kırkıncı odasındaki
kilitler altında sakladığınız gerçek duygularınızla,
gerçek düşüncelerinizin ne kadarı yansıyor hayatınıza ?

Söylenmeyen neler var kuytularda?

Hani kendinizden bile sakladığınız..
bir sinir kriziyle ya da büyük bir acıyla
yahut da muhteşem bir sevinç ile kabuğunu çatlatıp da
ortalara dökülecek neler biriktiriyorsunuz içinizde...???
Ne kadarınız kendi sahtekarlığınızın esiri?
Sevip de söyleyemediğiniz,özleyip de açıklayamadığınız
ya da sevmeyip de sevginizin eksikliğini içinize gömdüğünüz oluyor mu,
korkaklıklar var mı,kalleşlikler var mı ?
yoksa diplerde saklanan cesaretiniz bir işaret mi bekliyor...???
Göründüğünüz insan misiniz siz,
yoksa bir define arayıcısı hazineler mi bulur içinizde
ya da yıkılmış bir kentin harabelerini mi taşıyorsunuz?
Ne kadarınız gerçek sizin?
Gerçek düşüncelerinizi baş başa konuşmalara mı saklıyorsunuz,
açıkça konuşanları biraz aptal buluyor musunuz?
Günahlardan yapılmış hayaller var mı içinizde,
günahtan korktuğunuzdan bunları saklayıp
Tanrı' yı mı kandırmaya uğraşıyorsunuz?
Günahları sevmiyor musunuz, seviyor musunuz yoksa...???
Uzun bir yolculuğa çıkar gibi duygularınızla düşüncelerinizi denklere
sarıp da içlerinizde bir yerlere mi yerleştirdiniz,
bir gün yolculuk bitince açmayı mi düşünüyorsunuz
aslında yolculuğun hiç bitmeyeceğini ve denklerinizi
hiç açmayacağınızı bilerek...
Bir gün çıldırsanız da bütün duygularınızla düşüncelerinizi açıkça söyleseniz,
neler duyacağız sizlerden, gizli palyaçolar mı çıkacak ortaya,
yoksa korkaklığın altında, bir istiridyenin içinde büyüyen inciler gibi
büyümüş yiğitlikler mi?
Kızgınlıklarınız yok mu sizin, öfkeleriniz, isyanlarınız? Aşklarınız yok mu?
Kendi sahtekarlığınıza ne kadar esirsiniz?
Esaretten kurtulsanız da gerçekler dökülse ortaya,kendinize şaşar mısınız,
hiç düşündüğünüz oluyor mu kırkıncı odada neler var diye,
hangi unutulmaya çalışılmış sevgililer, dile getirilmeyen özlemler,
söylenmeye söylenmeye birikmiş öfkeler, hangi boş vermişlikler,
hangi inkar edilmiş arzular yatıyor diplerde?
Ne kadarınız gerçek sizin?

Kimselerden korkmadığınız kadar korkuyor musunuz kendinizden?
Şehrin ışıklarının bulutlara yansıdığı turuncu pırıltılı külrengi bir gecede,
şimşeklerle boşanan yağmur başladığında şatonuzun odalarında
bir gezintiye çıkıyor musunuz,
ağır ağır yaklaşıp o kırkıncı odaya acıyor musunuz
kapıyı usulca, gördükleriniz ağlatıyor mu sizi, bu kadar gerçeği o odada saklayıp,
hayati yalandan yaşadığınızı fark etmek nasıl bir sarsıntı yaratıyor?
yoksa, ne gökyüzüne vuran ışıklar, ne yağmur, ne de ıssız gece,
sizin kırkıncı odaya yaklaşmanızı sağlayamıyor mu,
korkuyor musunuz kendi gerçeklerinizden, kırkıncı odanız size de mi kapalı,
kendi kendinize bile mahrem misiniz?
Ne kadarınız gerçek sizin? Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?
Bıktığınız olmuyor mu kendi yalanlarınızdan, hiç kendinizden sıkıldığınız olmuyor mu,
kendinizi bir yerlerde terk edip de gitmek istemiyor musunuz,
bütün yalanlarınızdan uzak bir yere? Şöyle rahatça bütün duygularınızı,
bütün düşüncelerinizi söyleyebileceğiniz bir diyara, kendinizi bile yanınıza almadan.
Ah aslında ben onu seviyordum diye ağlayacağınız
kimleri saklıyorsunuz koynunuzda,
yüksek sesle eleştirip de içinizden hak verdiğiniz hangi düşünceler var,
kendinizi akıllı bulurken aslında gizlice kendi
korkaklığınızdan utandığınızın itirafını nerelerde gizliyorsunuz?
Ne kadarınız gerçek sizin? Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?
Bunu hiç düşündüğünüz oluyor mu ? yoksa bunu düşünmek bile yasak mı size?
Neler var kırkıncı odada? Otuz dokuz odadan yapılmış hayatınızı,
kırkıncı odanın kapısını açmamak için yalandan mı yasıyorsunuz?
Niye yapıyorsunuz bunu?
Açsanıza kırkıncı odayı yağmurlu bir gecede...
Belki...
Belki de hiç açmazsınız,
kapalı bir odayla yaşarsınız bütün ömrünüzü,
kendinizden sıkılarak...


Ahmet Altan

 

0 yorum: